Gramofonun büyük lüks sayıldığı ve mutfaktaki teldolaplarının yerini, henüz buzdolaplarının almamış olduğu dönemlerin İstanbul'unda; çok odalı yalılarla, konak ve köşklerde yaşayan durmuş oturmuş ailelere, damatlar iç güveyi olarak kapılanırlardı; bazen anneleriyle birlikte... Gelinler ise annesiz, tek başlarına kapılanırlardı.
Genç evlilerin, kendilerine yeni evler açacak durumları pek olmazdı. Onlara sadece bir yatak odası ayrılırdı çok odalı yalı, yahut köşklerde...
Yeni evliler arasında ufak tefek gerginlikler baş gösterdiğinde; aileye yeni kapılanmış gelin yahut güveyler hakkında, sinsi eleştirilerle gerginlik ortamını fitillemiş olan büyük hanımların yüzleri asılır ve bağırmasız çağırmasız bir protesto gösterisi olan kapı çarpmalarından, usandıklarında:
- Amaan ne haliniz varsa görün, diye kendi odalarına çekilirlerdi.
21. Yüzyıl'ın ilk yılında, başta ABD olmak üzere tüm büyük devletlere tek başına posta koyan; görünmez, bulunmaz, yakalanmaz terörist bir süpermen belirdi, Bin Ladin..
Dilediğinde ABD'nin yolcu uçaklarını ele geçirip, New York'taki Dünya Ticaret Merkezi kulelerini de yıkabiliyor, Pentagon'u da..
Dilediğinde Yemen'deki bir ABD savaş gemisini de duman ediyor; ABD Büyükelçilikleri'ni de...
Nasıl terörist bir süpermense Bin Ladin; öfkelendiğinde, Amerika'yı da, Avrupa'yı da; şarbon mikroplarıyla yok etme gücünün, korkusu içinde salıncaklıya biliyor...
Ve asla bulunamıyor, yakalanamıyor, nerde olduğu bilinemiyor.
Süper devletlerin gizli servisleri de bir şey yapamıyor ona, orduları da, uzaydaki gözetleme uyduları da...
Bin Ladin bir tarafta; ABD, NATO, Rusya, Japonya bir tarafta...
Ve Bin Ladin'in saklandığı ülke varsayımıyla Afganistan durmadan bombalanıyor, durmadan bombalanıyor.
Bizimki gibi sade bir insan aklının kolayından algılayamayacağı böyle bir tablo karşısında, söylenebilecek tek söz; eski İstanbul köşklerindeki büyük hanımların, ev içi gerginliklerinden bunaldıkları zaman söyledikleri söz:
- Amaan ne haliniz varsa görün...
ABD kamuoyu, Afgan yoksulluğunu mekan edinmiş, Arap asıllı tek bir adamın; başta kendileri olmak üzere, tüm Dünya'ya kafa tutmasındaki garipliği, ne zaman yadırgamaya ve konu üstünde azıcık daha derinliğine düşünmeye başlayacak, kestirmek zor..
Afganistan'ın ünlü eroin trafiğini; bundan kimlerin ne kazançlar sağladığını ve terör silahlarının nasıl elde edildiğiyle, terör örgütlerine nasıl paralar akıtıldığını; gelişmiş devlet servislerinin hiçbiri mi bilmiyordu?
Herhalde bilmiyordu.
Asıl bilinmeyen ise, ABD'nin "süperlik" sıfatını paymal etmekle, Bin Ladin'in nereye varmak istediği...
ABD'de özerk bir İslam devleti mi kurmak istiyor; ABD'yi tümden şeriat yasaları içine mi almak istiyor; ABD'nin kendisini Dünya'nın tek lideri olarak kabul etmesini mi istiyor; bilmiyoruz.
Evet, bilmiyoruz Bin Ladin'in ABD'deki terör eylemleriyle nereye varmak istediğini. Sanırız, ABD vatandaşları da pek bilmiyorlar...
Dünya TV'leriyle basınında, karşımıza çıkarılan akıl dışı bir tablonun iç yüzü, yani gerçek yüzü, kimbilir ne zaman çıkacak ortaya...
Bir takım varsayımlar yapmaktan öteye gitme olanağı pek yok kimsede.
Kala kala içimizi çekerek omuz silkmek kalıyor:
- Amaan ne haliniz varsa görün.
Türkiye'ye gelince... Üretim yerine tüketimde çağdaşlık; çağdaş bir "görüntü" çağdaş bir "imaj"; yani temel politika olarak her alanda "göz boyama" dönemi, tam bir iflasa doğru tepetaklak dikilmede..
Olduğundan fazla ve havalı görünme modası da, acı bedeller ödeteceğe benzer, kendini bilinçsizce şarlatanlık rüzgârlarına kaptırmış olanlara...
Ama ne bu modayı hemen değiştirme olanağı var; ne de "köşe dönme" tutkusuyla, talan ve yalan çarmıhına gerilmiş Türk ekonomisini...
Ve yine küskünce bir mırıldanış ve çaresiz bir dudak kıvrılışı:
- Amaan ne haliniz varsa görün...
Magazin
