kapat
10.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

Devam Ayşe, savaşa devam!..

Ayşe Arman, tek başına bu ülke medyasının vicdanı olmaya devam ediyor..

Şirince davası..

Bu ülkeye güzellikler katan Sevan Nişanyan'ın, sırf bu sebebten hapse atılması..

Tüm medyamız, tüm köşe yazarlarımız, üzerlerinde ölü toprağı varmışçasına susarken, Ayşe Arman, tek başına bu zorlu savaşı sürdürüyor, gündemde tutmaya devam ediyor..

Bir kaset gönderdiler bana.. TV8'de yayınlanan Seyahatname adlı belgeselin, Şirince bölümleri var..

Bu ülkede bu kadar güzel belgeseller hazırlanıyor ve yayınlanıyor, haberimiz yok, bu ayıp bize yeter..

Şirince'yi anlatmışlar.. Tamamen objektif.. Herkesle konuşarak, Şirince köylülerine de söz hakkı vererek.. Ve de enfes bir yapım ortaya koymuşlar.. Herşeyi görüyor, herşeyi öğreniyorsunuz..

Sevan Nişanyan, sütten çıkmış ak kaşık değil.. Yanlışları var.. Kuralları hiçe saymış.. Bu yüzden mahkemeye düşmüş zaten..

Onu mahkum eden yargıç, bu kararı onaylayan Yargıtay, yasalara baktığınız zaman haklı..

Amma..

Amma..

Rahmi Zariç'in, tam da dün bana yolladığı bir "Laf" var.. Tam sevdiğim laf.. Seveceğim laf.. Tüm yargıçlarımızın kulaklarına küpe etmeleri gereken laf..

"Önemli olan kimin haklı olduğu değil, neyin doğru olduğudur!.."

Thomas Henry Huxley'nin sözü bu.. Soyadını tanıdınız mı yoksa.. Evet.. Brave New World/ Cesur Yeni Dünya yazarı Aldous Huxley'nin dedesi.. Cesur Yeni Dünyanın temellerini öğretileri ile atan bilim adamı..

Yargıçlar, yasalara bakarsanız haklı.. Ama doğru olan, Sevan Nişanyan'ın yaptığı.. Cesur yeni Dünya'nın insanları için "Doğru" olmak önemli.. Haklı olmak değil..

Çökmekte olan, tarihi Anadolu evini almak, yok olmaktan kurtarmak, ayni üslup içinde tamir etmek ve bir minik konaklama yeri olarak, tüm dünyaya sunmak..

Şirince, Nişanyanlar'dan önce terkedilmekte olan bir köydü.. 2 bin hanesi yarıya, nüfusu yarıya düşmüştü..

Çünkü Şirince SİT alanı ilan edilmişti. Yeni ev yapmak mümkün değildi. Evlenen çocuklar, ya babaevinde kalmaya devam edecekler, ya da ev kurmak için göçeceklerdi. Köylü, akan damını aktarmak için, mimarlar davet etmek, bunlara, eskiyi yansıtan planlar çizdirmek, sonra bunları alıp İzmir'e gitmek, Anıtlar kuruluna onaylatmak, bu onayla köy yönetimine baş vurup izin almak zorundaydı. Bizim ülke bürokrasisinde bu en azından altı ay demekti. Damı akan, bahçe duvarı çöken, kapısı çürüyen köylünün bu kadar işi yapması, hadi yaptırdı, bu kadar beklemesi mümkün müydü?.. Köyünü terkedip SİT olmayan bir yere yerleşmek daha kolay değil miydi?..

Sonra Nişanyanlar geldiler.. Üç terkedilmiş ve çökmüş evi satın alıp, eskisinin aynisi yenilediler. Yenilemekle kalmadılar.. Şirince'yi tanıtım kampanyası açtılar.. Ölmekte olan Köy, yabancı turistlerin, ziyaret alanları arasına girdi.. Hayat canlandı. yeni konaklama yerleri, kahveler, restoranlar açıldı. Köyün üzümlerinden yapılan şaraplar, köy kadınlarının el emeği ile hazırladıkları örgüler ve işlemelere alıcılar çıktı. Şirince, sık ziyaret edilen, üreten ve kazanan bir köy haline geldi..

Şimdi bunlar doğru değil mi?..

Yargıçlar, karar vermeden önce Şirince'ye gidebilseler, Şirinyanların neler yaptıklarını ve bu yapılanların sonuçlarına baksaydılar, haklı kararı mı verirlerdi, doğru kararı mı, bilemem..,

Kanun kanundur. Sevan Şirinyan belki gene mahkum olurdu.. Ama bu karar hafifletilir, ertelenirdi.. En azından, Erbakan'dan, Tayyip Erdoğan'dan esirgenmeyen infaz ertelenmesi Sevan Şirinyan'a yapılır, bu ayıp alnımıza yazılmazdı.

Şimdi neler yapılabilir?.. Ne bileyim Burhan Apaydın gibi kurt bir Avukat liderliğinde, muhakemenin yenilenmesi dahil, tüm hukuk yolları yeniden aranabilir mi?.. Konuya sahip görünen Bülent Akarcalı, Meclis'te bir hava yaratabilir mi?.. Bilemiyorum..

Bildiğim, Ayşe Arman'ın tek başına sürdürdüğü savaşı, tüm medyaya, tüm "Aydın" köşe yazarlarına yayabilir ve kamuoyu yaratabilirsek, başarı şansımızın artacağı..

Sevgili Ayşe..

Bu Pazar 14 ekimde Şirince'de geleneksel şarap festivali var.. Benim gitmem mümkün değil.. Gidebilirsin. Yaşayabilirsin.. Şirince köylülerine bir imza açabilir, ordaki havayı sütunlarına taşıyabilirsin..

Yenilme Ayşe.. Bıkma.. Usanma.. Umutsuzluğa kapılma..

Bu savaşın belki Sevan Şirinyan'ı kurtarmaz, ama başka Şirinyanları mahkum etme durumunda olanları, bir kez daha düşünmeye sevk edebilir..

Ben hep yanında olacağım..

Bir Tavsiye

Seni sevecek olanı yaratmak..
Tanrı önce denizleri yarattı.. Denizlerini sevdi.. Ama denizler onu sevmeyi bilemezlerdi.

Tanrı karaları yarattı. Karalarını sevdi.. Ama karalar onu sevmeyi bilemezlerdi.

Tanrı bitkileri yarattı.. Bitkilerini sevdi.. Ama bitkiler onu sevmeyi bilemezlerdi.

Tanrı hayvanları yarattı.. Hayvanlarını sevdi.. Ama hayvanlar onu sevmeyi bilemezlerdi.

Tanrı nihayet Adem'i yarattı.. Adem'i sevdi.. Adem de onu sevdi!..

Tanrı artık başka şey yaratmadı.. Kendisini seveni bulmuştu..

Tanrı Adem'i, kendisini sevsin diye yaratmıştı.

Peki öbür yarattıkları sevememişlerdi de, Adem nasıl sevmişti?.. Farkı neydi Adem'in..

Adem'de bilinç vardı.. Yaratılan bilinç!..

Sevmek için bilinç gerekiyordu.

***
Çocukken pek çoğunuzun bebeği olmuştur, ya da kurşun asker benzeri.. Onları çok sevmişsinizdir. Hatta yanınızdan ayırmamış, onlarsız uyumamış da olabilirsiniz?..

Peki onlar sizi sevdiler mi?..

Yatınca gözlerini kapadılar, elinden tuttuğunuzda sizinle yürüdüler.. Hatta siz konuşunca cevap verecek kadar geliştiler.. Ama sizi sevdiler mi?.. Siz onları delice severken, onların sizi sevdiğini hiç düşündünüz, hissettiniz mi?.

Mümkün değil, tabii.. Siz sevdiniz tek taraflı.. Ne kadar ileri teknoloji ile imal edilmiş, ne kadar size benzetilmiş olsalar da, onlar sizi sevmediler.. Çünkü bilinçleri yoktu.. Herşeyi yaratan teknoloji henüz yapay bilinç yapamıyordu.

***
Peki, ya müthiş bir hızla gelişen bilgisayar teknolojisi, günün birinde, o yapay bilinci de yaratırsa.. Günün birinde, sizin onu sevdiğiniz kadar, hatta daha fazla sizi seven bir bebeğiniz, bir bilim ötesi Pinokyonuz olursa ne olur?..

Stanley Kubrick işte bu filmi yapmaya karar vermiş.. Ömrü vefa etmeyince, işi Hollywood'un harika çocuğu (Hala) Steven Spilberg yüklenmiş..

Uzunca bir film. İlk yarısı, tam Spielberg.. Hızlı, tempolu, merakla, duyguyla izlenen.. İkinci yarıda Kubrick'in ruhu devralıyor sanki yönetimi..

Çağdaş bir masal aleminde, ölüm, yaşam, sevgi, sonsuzluk üzerine felsefi çeşitlemeler..

Aslında bu iki türün seyircisi ayrı.. Bu yüzden ilk yarıya bayılanların çoğu için ikinci yarı tempo düşüyor..

Ama asıl sözünü de burada söylüyor film.. Asıl lezzetli olan bölüm de burası.. Bu lezzetin farkına varmak için biraz gurme olmak gerekiyor, ne var ki..

..Ve de küçük oyuncu, hani o Bruce Willis'le oynadığı filmde ölüleri gören çocuk, Haley Joel Osment gene olağanüstü.. Gene müthiş.. Gene muhteşem.. Bacak kadar çocukta bu kadar büyük yetenek!..

Yapay Zeka, görülmesi gereken bir film.. İzlerken, derinden derinden gelen o enfes müziğin de farkına varın.. Harika klasik uyarlamalar var..

O gece öyle mi olmalıydı?..
Çarşamba akşamüzeri otele geldiğimde beni pek de tatlı olmayan bir sürpriz bekliyordu. Festivalle ilgili davetiyeler masama bırakılmıştı. Kapanış ve Ödül Töreni Gala gecesininki de en üstte..

Baktım..

"Koyu renk elbise.."

Doğrusu ya, Antalya'da hala yaz sürerken, takım elbiseli gala aklıma gelmemişti.. Eskiden Yasemin bu tür gezilerde tüm ayrıntıları öğrenir beni de uyarırdı. Belki de bu alışkanlığın yarattığı zihin tembelliği..

Çantamda, tişört ve gömlekten başka şey yok..

İstikamet Migros alışveriş merkezi.. Kiğılı.. Ya da acil yardım..

Migros'ta boş dükkan pek az kalmış.. Bir başka canlılık gelmiş.. Kiğılı, merkezin en şık mağazalarından.. Futbol işlerini bırakıp kendini işine verince bizim Apo, harika koleksiyonlar hazırlamıştı, biliyorum..

Bizi kapıda karşılayan Mustafa Beyin yardımları ile, tepeden tırnağa, ayakkabı dahil bir gece kıyafeti düzenledik..

Bilin bakalım, gala gecesinin en şık erkeği kimdi?..

Orada işimiz bitince, dostlar, Kamil ve Levent Özçoban kardeşlerin dükkanlarını da teftiş ettim.. Park-Bravo ve Polo Garaj!.. Bizde bu mağaza tanzimi işi, dünya ile boy ölçüşecek düzeylerde.. Kutlarım..

Sonra..

Yazın geldiğimde kapalıydı.. Şimdi açılmış.. Sinema bölümüne geçtim..

Olmaz böyle şey.. Böyle sinemalar, inanın İstanbul'da yok..

Sinema deyince, büyük televizyon izlemeye alıştırdı bu cep sinemaları bizi.. Dev ekranı unutmuşuz.. İşte gerçek sinema.. Dev..

Koltuklar geniş.. Koltuk araları geniş.. Önünüzde oturan görüşünüzü hiçbir türlü kapatmıyor.. Olağanüstü bir görüntü ve ses düzeni..

Allah sizi inandırsın.. Sadece bu salonlarda sinema seyretmek için, İstanbul'dan Antalya'ya gidilir..

Ama Antalya Film Festivalini düzenleyenler, bu kente gurur verecek salonları kullanmayı akıl edememişler, nedense..

Menderes Utku ve Muzaffer Yıldırım, kriz, mriz demeden bu olağanüstü yatırımı yapmışlar.. İşte asıl onlara alkış.. Tam bir kafe düzeninde planlanmış kulislere de bayıldım.. Baktım gençler, çift çift gelmişler, oturuyorlar.. Ne güzel bir manzara bu..

Gece, Açıkhava Tiyatrosunda Ömür Boyu Hizmet Ödülleri töreni vardı.. Sinemaya hizmetlerinden dolayı, Suna Pekuysal, Ediz Hun, Sırrı Gültekin ve Bülent Oran'a.. Bir de Kerim Afşar'a, Büyük Kerim'e özel ödül..

Ne güzel, ne anlamlı ödüller bunlar.. Hepsi de bizzat gelmişti ödüllerini almaya..

Bu çok duygusal tören, niçin televizyonların yayınladığı final galasından kaçırılmış, böyle sessiz sedasız yapılmıştı anlamadım.

Dün söyledik.. Cehennemin yolları, iyi niyet taşları ile döşenmiştir..

Tören, konuşmalara boğuldu. İlgili, ilgisiz yığınla insan çıkıp plaket aldılar..

Sıra nihayet en anlamlı ödüllere geldiğinde, seyircinin nerdeyse yarısı sıkılıp gitmişti. Sanat ve kültür dünyamızın bu beş adamı için hazırlanan video belgeseller, amatörden de acemice ve tatsızdı.

Gecenin sonunda Ali Kocatepe ve arkadaşlarının konseri vardı.. Ali, müthiş bir eğlendirici.. Her telden çalıp söylüyor.. Muzaffer Sarısözen ile, Ludwig Van Beethoven'i ayni konsere oturtmak kolay iş değil..

Ne yazık ki, bu konseri gelenlerin ancak dörtte biri izleyebildi. Sahne nihayet onlara teslim edildiğinde, o kadar insan kalabilmişti.

Güzel, anlamlı, keyifli, duygulu ve coşkulu bir gece ancak bu kadar kötü organize edilebilirdi.

İyi niyet, iyi olmaya yetmiyordu..

***
Cumaya devam edeceğiz.

TEBESSÜM
Fıkra Yıldırım Tuna'dan

Adamın birinin evinde yangın çıkmış. Komşuları yardıma koşmayıp olayı seyretmeye başlayınca iş başa düşmüş.. İlk önce oğlunu yangının içerisinden çıkarıp dışarda beklemesini söylemiş.. Dalmış tekrar duman ve ateşin içerisine, kızını çıkartmış dışarıya.. Sonra karısını, sonra köpeği ve kedisini.. daha sonra dışarı hiçbir şey getirmeden 3 kere daha içeri girmiş çıkmış.. Onu seyreden komşularından biri sormuş "Niçin yanan eve girip çıkıyorsun dışarı hiç bir şey getirmiyorsun?" diye.. "Kayınvalidem içeride!" demiş adam "Arada bir girip çeviriyorum..!"

SEVDİĞİM LAFLAR
'Yoksul çok şey ister, haris herşeyi.'

Publius Cyrus

BİZİM DUVAR
'Sezer milletvekili sayısı 400'e insin demiş.. iyi olur artan ceylan derisi koltukları satıp ekonomiye kaynak yaparız..'

Hakan&Utku

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır