Ülkedeki ekonomik krizin üstüne terör dehşeti ile eklenen global kriz, siyasetten örnek duyarlılıklar bekliyor.
Anayasa değişikliklerini görüşmek üzere bugün toplanacak olan meclis, acaba yaşanan tarihi süreçte gücünü birleştirebilecek mi?
Dönem, partilerden çıkar hesaplarını unutup ülke güvenliğini koruyacak ve bozulan ekonomiyi hiç değilse daha fazla sarsıntıya uğratmayacak uzlaşmalar talep ediyor.
Dünya güvenlik ile özgürlükler arasında yeni dengeler kurma gerekliliğini tartışırken Türkiye'nin aradığı çağdaş bir anayasa, çelişki sayılmamalıdır.
Ulusal güvenlik çıkarları ile çatışmadığı sürece, adalet ve özgürlük hedefine doğru atılan her adımın getireceği barış ortamı, ülke güvenliğinin risklerini değil garantilerini arttıracaktır çünkü.
Demokrasi reformundan korkulmamalıdır.
Ve adalet reformu da gecikmemelidir.
Türkiye bir yıl önce önümüzdeki Ekim ayı sonuna kadar DGM'leri Avrupa standartlarına getireceğini taahhüt etti.
Ülke bütünlüğüne ve ulusal güvenliğe yönelik suçlar için kurulmuş olan DGM'ler, çete suçlarına bakma yetkisinin de zorlamalar sonucu genişlemesi yüzünden davalara boğulmuş bir durumdadır.
Bu mahkemeleri asli görevine döndürecek yasal tedbir, yalnız Avrupa'nın hukuk normlarını sistemimize kazandırmak için değil, ülke güvenliği aleyhine işlenmiş suçları caydıracak bir etkinlik sağlamak için de zorunlu hale gelmiştir.
Adalet Bakanı Türk, arkadaşımız Yavuz Donat'a "Yasayı değiştireceğiz" dedi.
Bu hedefin bir an önce gerçekleşmesini ve yeni yasama yılının ülkeye hayırlı olmasını diliyoruz..
Amerika'da yaşanan terör vahşeti, hayatımıza "gözümüzün önünde gizlenen teröristler" gerçeğini getirdi.
Bu gerçek, daha güvenli bir yaşam amacında pek çok alışkanlığı değiştirecek ve başta uçak yolculuğu olmak üzere hayatın zorluklarını da arttıracak.
Tabii havalimanlarının daha iyi korunması ve yolcuların uçağa "temiz" olarak binmelerinin sağlanması çok önem kazanıyor.
Amerika'daki katliamın suçluları ateşli silâh değil kesici aletler kullandılar. Aslında bu ilk değildi. Bir Rus uçağını geçen Mart İstanbul'dan Medine'ye kaçıran üç korsan da bıçak kullanmıştı.
Korsanlardan biri hayatta ve şu anda Suudi Arabistan'daki bir hapishanede. Bıçağı uçağa nasıl soktukları araştırıldı mı?
Atatürk Havalimanı'nın güvenliği için "uluslararası standartların üstünde" deniyor ama bundan emin olmayalım.
Çünkü bizim havalimanlarının tümünde yolcular ana girişte "kapı dedektörü"nden geçerken aranıyor, yolcu bekleme bölümüne alınırlarken ikinci arama yapılıyor.
Ama yolcular sonra uzun süre, mağazaların, çok sayıda temizlik ve hizmet elemanının bulunduğu alanlarda bekliyor. Ve vakit geldiğinde "temiz" diye uçağa davet ediliyor.
Oysa dünyadaki uygulama böyle değil.
Yolcular uçağa binerken de aranıyorlar.
Çünkü bekleme alanlarında terör örgütü para ile, olmadı tehdit ile militanına her türlü suç aletini sağlayabilir!