kapat
13.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
ALİ BAYRAMOĞLU(abayramoglu@sabah.com.tr )

Dünya nereye?

Dünyayı sarsan "insani ve siyasi kıyamet" görüntüleri, yerini hızla "kim yaptı" ve "bundan sonra ne olacak" sorularına bıraktı...

Ne olacak sorusunun yanıtı "dünya siyasetinin izleyeceği güzergâh" açısından hayati. Olacakların çapını ise "kim yaptı" sorununa verilecek yanıtın belirleyeceği açık...

Bu çerçevede dünyanın çeşitli köşelerinde dile getirilen ilk kaygı, ABD merkezli temel politikaların, bu politikaları besleyen konseptlerin değişmesi, en azından doğrudan etkilenmesi.

Bu son derece haklı bir kaygıdır...

Nitekim bu konudaki ilk somut sinyali dün ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell veriyordu: "Amerika bir savaşın söz konusu olduğunu gayet iyi anlamış durumdadır, buna vereceğimiz karşılık, bir savaşa vereceğimiz karşılık gibi olmalıdır; bu, uzun süren bir çatışma olacaktır" diyor ve ekliyordu:

"Bu saldırının birden çok boyutu olacak, askeri, diplomatik, istihbari, ve hukuki..."

ABD Dışişleri Bakanı, cepheyi de geniş tanımlıyordu: Terörizmden kurtulmak uzun zaman alacak; sorun, bunun tek bir örgüt olmaması, bir örgüt ağı olmasıdır..."

Bir süre sonra konuşan ABD Başkanı Bush'un da olup biteni "bir savaş saldırısı ve bambaşka bir düşmanın ortaya çıkması" olarak tanımlaması, savunma harcamaları için ek ödeneğin verildiğini hatırlatması, tabloyu net olarak ortaya çıkarıyor... Saldırının mevcut istihbarat ve "güvenlik sistemlerini delik deşik etmesi", mevcut çatışma ve "risk tasavvurlarını kadük hale getirmesi", güvenlik-hukuk, "siyaset-güvenlik ilişkilerinin ABD açısından yeniden gözden geçirilmesi gereğini mutlaklaştırması", yeni açılan dönemin kaçınılmazları olarak karşımıza çıkıyor...

Zira "değişecek eksenler" sadece terör örgütlerine yönelik etkin bir mücadele ekseniyle sınırlı kalacağa benzemiyor. Bu mücadelenin şiddeti, özellikle ABD'nin saldırgana vereceği ilk yanıtlar, bu çerçevede dünya güvenlik stratejisinin yenilenecek ana taşları; her devletin, her toplumun, hatta her bireyin yaşamını etkileyecek niteliktedir.

ABD'nin hem kendi içinde, hem dünyada uygulayacağı "güvenlik siyaseti" özellikle sonuçları itibariyle üç açıdan dikkatle izlenmelidir:

1. Globalleşme sonrası devreye giren görece "pasifik varsayımların yerini savaşcıl varsayımlara" bırakması...

2. Güvenlik gereklerinin "siyasetten askeri alana doğru hızla kayma" riski...

3. Terör faaliyetinin, siyasi, ekonomik, kültürel lojistik destekleriyle ele alınması çerçevesinde bir süredir dünya siyasetine egemen olan "insan hakları söyleminin güvenlik unsurlarıyla yeniden tanımlanması", başka bir deyişle "güvenlik aşısıyla yeni bir insan hakları konsepti"ne doğru ilerlenmesi...

4. "ABD hükümranlığının" kelimenin gerçek anlamıyla "mutlaklaşması" ve füze savunma sistemi de dahil olmak üzere "silahlanma politikaları"nın önünün alabildiğine açılması.

Diğer taraftan; saldırının arkasında İslami bir örgütün çıkmasının ise, bu "gerileme süreci"ni hem hızlandıracak hem de bu sürecin çapını genişletecek gelişmelere gebe olacağını şimdiden görmek gerekir.

Özellikle İslam medeniyeti ile Batı medeniyeti arasındaki globalleşmeyle yeniden biçimlenen "fay kırığı hattı"nda, bir deprem oluşması ve bunun ana politikaları kökten etkilemesi kuvvetle muhtemeldir. Ancak Türkiye'de bazılarının sandığı gibi bu durum, "soğuk savaş yılları"nın mantığı ve dinamiğine geri dönme anlamı taşımayacaktır. Bu durumun, ABD'nin en yakın müttefiklerinin, özellikle Türkiye'nin stratejik değerini yeniden satılabilir hale getirmesi varsayımı akılcı değildir. Zira Türkiye'nin yeni koşullarda "çıktılar"ı "girdileri"nden daha fazla olacaktır...

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır