Yarışabilir hale gelmek
Bundan yıllar önce bir dönem, Metin'le birlikte film senaryosu yazmaya heveslenmiştik. Ortalıkta senaryo yazım tekniği üzerine birtakım kitapların dolaştığı o günlerde, evimize gelen bir arkadaş "Hayrola, ne bunlar?" dedi. Biz, film senaryosu yazacağız, deyince şaşkınlık içinde sorduğu soruyu hiç unutamam:
"Ne yani, Türk filmi mi yapacaksınız?"
İki Türk'ün yazdığı senaryonun İngiliz ya da Macar senaryosu olması mümkünmüş gibi...
Bu garip sorunun altında yatanı hepimiz biliyorduk tabii. Kafasındaki "yerli film" imajı; ilkellikle, düşük kaliteyle özdeş bir imajdı. Böyle bir senaryoyu bize yakıştıramıyordu; bizimki olsa olsa "yabancı film" olurdu!
Tabii bu konuşmayı yaptığımız yıllarda, Türk filmi, henüz kendisini bugünlere getiren büyük atılımı yapmamıştı. "Film gibi film" sayısı çok ama çok azdı.
Şimdi düşünüyorum da, o arkadaşımız o tarihlerde, Basketbol Milli Takımı'mızın yarı finalde ya da finalde oynadığı oyunu izleseydi, herhalde şöyle sorardı: "Bu Milli Takım'da Türkler mi oynuyor, yoksa yabancılar mı?"
Ama şükürler olsun ki, artık kimse böyle sorular sormuyor.
Bizler, benim yaşımdakiler, hayatımızın büyük kısmını, kendimiz için ayrı, yabancılar için ayrı kriterler koymak zorunda kalarak; dünya standartlarının altında üretmeyi, altında öğrenmeyi, altında eğlenmeyi, yani altında yaşamayı neredeyse bir kader gibi kabullenerek yaşadık belki ama, çocuklarımız böyle onur kırıcı bir kulvar farkını kabullenmeyecek.
Onlar dünyadaşlarıyla aynı platformda üretecek, çalışacak, öğrenecek, eğlenecek ve aynı kulvarda yarışacaklar. Giriştikleri rekabet, eşitlerarası bir rekabet olacak...
12 Dev Adam, dünya çapındaki oyunları ve dünya çapındaki başarılarıyla bize bunu gösterdiler. Kendimizi dünyalı hissetmemizi sağladılar.
Onlara, bize böyle bir duygu tattırdıkları için sonsuz teşekkürler...
***
Dünyayla yarışabilir hale gelmek...
Takımlarımızın, kurumlarımızın, şirketlerimizin ve tek tek hepimizin, yaptığımız her işte dünyayla yarışabilir hale gelmesi...
Bizim bütün meselemiz bu... Uygarlık ortak paydasında hal hamur olabilmenin başka yolu yok.
Yarışabilir hale gelmek demek, aynı platformda bulunmak, aynı kalite ölçütlerine, aynı beğeni düzeyine sahip olmak, çıtayı ya da potayı aynı yüksekliğe koymak, aynı kavramlarla düşünmek, aynı dili konuşmak demektir.
Bir kez yarışabilir hale gelindi mi, işin bu kısmı başarıldı mı, ondan sonra artık o yarışta yenilmek ya da yenmek hiç önemli değildir. Yarışabildiğimiz sürece, yenme ihtimali de var demektir. Bugün yenilir, yarın yener, öbürgün yine yeniliriz. Ama biliriz ki, hep yarışın içindeyizdir.
İşte basketbol takımımız artık bu yarışın içine girmeyi başardı.
Dansın Sultanları aynı şeyi dansta başardı.
Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Ahmet Altan'la birlikte Türkiye, edebiyatta dünya edebiyatının ulaştığı lezzete ve olgunluğa ulaştığını kanıtladı.
Reklam sektörümüz zekâ ve kalite fışkıran ürünleriyle dünya standardını çoktan yakaladı.
Dünya üniversitelerinin kapıştığı prof'larımız, doktora programlarında mucizeler yaratan genç bilim adamlarımız, onlar da bilimsel çalışmada dünya kulvarında koşabildiğimizi defalarca kanıtladılar.
Şimdi, tek tek bireylerin gerçekleştirdiği bu başarıyı önemli kurumlarımızın da gerçekleştirmesi; her kurumun kendi alanında uluslararası rekabete hazır hale gelmesi gerekiyor.
Bakmayın, biz her lafın başında devletten bahsediyoruz ama muasır medeniyete giriş vizesi aslında devletlere değil, toplumlara veriliyor.
|