Efsane basketçi Kemal!
Benim gördüğüm ilk "dev adam"dı Kemal Erdenay.. Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi'nin benim dönemimdeki tüm öğrencilerinin sevgili "Kemal abi"si.. Bakmak için kafamızı neredeyse gökyüzüne çevirmek zorunda kaldığımız her zaman gülen yüzü, 2m. civarında olduğunu tahmin ettiğim boyu, esprileri ve o yıllarda bile basketboldaki başarısıyla tüm dikkatleri ve hayranlıkları üzerinde toplayan Kemal..
Uzun süre önce mezun olması gerekirken sırf okul takımı onu kaybetmesin diye mezun etmediklerini duyardık hep.. Fransızca öğretmeni ve muavini olan annem ve bütün diğer öğretmenlerin kendisine duydukları tüm sempatiye rağmen yıllarca bir türlü okulu bitiremedi Kemal.. Onun da pek umursadığını sanmıyorum. Varsa yoksa basketti onun için..
Pazar akşamı Türkiye-Yugoslavya maçını izlerken ve "12 Dev Adam"a ekran başında çılgınca tezahürat yaparken sık sık Harun için de bağırdım. Harika bir oyun çıkaran 9 numara sanki beni duyabilirmiş gibi "Haydi Harun.. Aslan Harun.. Bravo Harun" çığlıkları attım. Ve dün öğrendim ki Harun, Kemal'in oğluymuş. Bugün "12 Dev Adam"ın yaptığı gibi, uzun yıllar önce, henüz bu spor futbol kadar popüler değilken baskete gönül veren ve millete sevdiren bir efsane basketbolcunun.. Kemal Erdenay doğal olarak aynı zamanda Harun'u yetiştiren kişi, hocası olduğuna göre onun başarısına şaşmamak lâzım.
Yalnız Harun değil, Türkiye'yi Avrupa ikincisi yapan, 7 kez Avrupa şampiyonu olmuş bir takım karşısında muhteşem bir oyun çıkaran ve o ana gelinceye kadar en iyi takımları olağanüstü bir irade ve hırsla yenen "12 Dev Adam"ın her oyuncusu, Hidayet'i, İbrahim'i, Mirsad'ı, Hüseyin'i ve diğerleri, hepsi tek tek hepimizin gönlünde taht kurdu. 70 milyon kişi her maçlarında gözünü ekrana dikerek onlarla coştu, onlar için dua etti.
Takımımızla, aslanlarla gurur duyuyoruz.. Türkiye'nin yaşamakta olduğu moral bozucu krizde hepimize moral kazandırdılar. Bu, onların başarısını iki misli daha önemli kılıyor.
Mücadeleden vazgeçmez, son dakikaya kadar pes etmezsek kazanabiliriz.. Bize, bir kez daha bunu gösterdiler.
Taraf tutan hakemler
Son iki maçta hakemlerin her fırsatta Türk takımı oyuncularına faul verdiği, karşı takımları ise en açık seçik faullerde bile koruduğu görüldü. Özellikle Yugoslavya maçında -her ne kadar bunun duygusal olduğunu söyleyenler varsa da- hakem Yugoslav takımının taraftarıymış gibi davranarak "Dev Adamlar"ımızın moralini bozdu (sevimsiz İspanyol n'olacak).. En ufak dokunmada bize faul, itip yere düşürmede bile onlara faul yok.. Bunu izleyen herkes gördü. Bant kayıtları izlendiğinde de açıkça görülebilir.
Acaba bu bantlarla sonuca itiraz hakkımız olamaz mı diye merak ediyorum. Onlar yalnız gönüllerdeki şampiyonlar değil, hakem taraf tutmasa gerçek şampiyonlar olacaklardı.
Şampiyonluk bizim hakkımızdı, bizim!
U-A dev adam, 12 dev adam.. U-A dev adaam..
Halka göre "mevsimler"
İlahi Selahattin Duman sen çok yaşa, e mi.. Bu kadar, can sıkıcı olayın arasında hiç güleceğim yoktu onun için de Duman'ın dünkü yazısını okurken her paragrafın sonunda, gözümden akan yaşlar arasında böyle dedim, sen çok yaşa e mi..
Anadolu'da halkın mevsimleri kendine göre nasıl uyarladığını anlatıyordu.. Örneğin halk İlkbaharı "mantar toplama zamanı" diye tarif ediyor. Bedava mantara üşüşen vatandaşın çoluk çocuk her yıl nasıl zehirlendiğini, bir sonraki yıl aynı zamanda, aynı olayın tekrar yaşandığını öyle bir anlatmış ki kahkahasını durdurabilene aşkolsun.
Yaz "Damda uyurken düşüp ölme zamanı.." İç Anadolu ve Güneydoğu'da daha çok görülüyor. Sulak yerlerde ise bu mevsim "Sulama kanalında serinlerken boğulup ölme zamanı.."
Arkadan "Düğünde eğlenirken ölme mevsimi" ve "Eşiyle yıkanırken şofbenden zehirlenme mevsimi" olarak sonbahar ile kış geliyor. Bir de "Galibiyeti kutlarken seken kurşunlardan ölme" gibi ara dönemler var.
Selahattin Duman "Askere uğurlarken atılan kurşunlardan ölme" ve "Bayram seyahatlerinde, savaşa gider gibi trafikte toplu ölüm" dönemlerini unutmuş.. Bir de "Boğaz köprüsünden atlama mevsimi"ni..
(İki yanına tel örgü çekin şunun diye o kadar yazdık, halâ bekliyorlar. Bu krizde, rakısını, sigarasını, hapını çeken atlıyor aşağı. Yolgeçen hanı oldu.. Bakalım ne zamana kadar sürecek?.)
Dün başladığı "mevsimler" yazısı bugün devam ediyor. Okumadıysanız dünkünü bulup mutlaka okuyun.
Onun müthiş zekâsı ve espri anlayışının kaçırılmayacak bir örneği..
Başkan bulundu!
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna'ya Fazilet Partisi'nin kapatılmasından bu yana ulaşılamadığını belirttiğim son iki yazımdan sonra nihayet dün Başkan aradı.. Gürtuna, gerçekten de önce tatilde olduğunu, sonra yurtdışına çıktığını, bu arada da Anadolu Yakasında Harem-Tuzla arasında yapılacak raylı sistem için birkaç kez Ankara'ya gittiğini anlattı. Bu konuda tam imza atılacağı sırada bakan görevden ayrıldığından sorun çıkmış ve uzun süredir bu sorunu çözmeye çalışmakla meşgulmüş.
Başkan, İstanbul'un kaçak yapı, görüntü kirliliği, her yağmurda sel gibi sorunlarıyla ilgili sorularımı telefonda bir miktar cevapladı ama baktık ki konuşma uzadıkça uzuyor devamını Cuma günü yapacağım röportajda tamamlamaya karar verdik.
Bu arada bir yıldır yağmur suyu kanal çalışması yaptıklarını, İstanbul'un % 30'unu yenilediklerini, bir süre daha sıkıntının devam edip sonra biteceğini söyledi Gürtuna..
Devamı haftaya!
|