Açın kapıları..
Özgürlük, kapıları, pencereleri açmaktır. Bırakın temiz havayla beraber içeri yeni insanlar, yeni fikirler girsin..
"Anayasa değişsin de, ne kadar değişirse değişsin kârdır" dememizin sebebi budur..
Keza "Partiler ve seçim yasalarının değişmesi en az anayasayı değiştirmek kadar önemlidir" diye tutturmamızın da..
Eski bir parlamenter olan Gürcan Dağdaş, yaşadığımız siyasal ve ekonomik krizin bir sonuç olduğunu söylüyor. Haklıdır..
Toplumsal varoluş değerleri yıllarca gözümüzün önünde çürüdü.
Şimdi bunun kıyametini yaşıyoruz.
Yalnız siyaset değil hepimiz suçluyuz.
Araştırmaya değil ezbere yönlendirdiğimiz, bilinmeyen her şeyden korkuttuğumuz çocuklarımız, milli eğitimimizin kurbanlarıdır..
Yıllardır üretimden değil faizden kazananlar, "Neremi, neremi" diye müzik pazarlayanlar, işçisine asgari ücreti eli titreyerek öderken eğlence yerinde astronomik bahşiş verenler, sokak çocuklarını nasıl kazanırız diye düşünecek yerde Taksim'e cami yapmayı öncelikli hedef görenler, "at, avrat, silâh"ı kültür zannedenler, yoksulluğu görmeyip sadece siyasi aşırılıkları ulusal güvenliğe yönelik tehdit olarak değerlendirenler, kitapları silâhı yanında suç aleti olarak sergileyenler.. Daha Seferberlik şimdi..
Gürcan Dağdaş'ın dediği gibi Türkiye tartışıyor. Ama bu bolluk çözüm üretmiyor.
Kendimizi değil başkalarını tartışmaya açmak, suçlamak daha kolay.
Üstelik de alkış alıyor.
Toplumun bu ucuz kahramanlığı ödüllendirmekten vazgeçmesi zamanı geldi.
Çözüm getirici tartışmaların önündeki özgürlük engellerini kaldırmak için sivil toplum kuruluşlarının anayasa değişiklikleri yanında saf tutması lâzım.
Seçim ve partiler yasası, hatta pisliğin yarısını silip süpürecek yeni ihale yasası için meclise baskı yapması lâzım.
Karanlığı aydınlığa çevirmenin toplumsal iradesi başka türlü mecliste eyleme geçirilemez. Sivil toplum örgütleri asıl şimdi lâzım..
Sağduyunun hızı..
Kurunun arasında yaşı da yakan toplumsal öfke, ekonomik krizin yayılmasında ve bürokrasinin kilitlenmesinde etkili olmuştur.
Bu yanlışı iktidarın farkettiğini Başbakan'ın açıklamaları gösteriyor. Kemal Derviş bu duruma dün yeniden vurgu yaptı.
İmzasız mektuplarla açılan soruşturmaları eleştirip "Bilerek suç işleyen, yani hırsızlık yapan ile iyi niyetle iş yaparken hata yapan insanı ayırt etmek lâzım" dedi.
Doğru, kamu yararı bunu gerektiriyor.
Ama yargı, aklın bu emrini yasalarla nasıl uzlaştıracak?
Hakimler ve savcılar bu konuda zorluğa düşerse, adalet ve kamu yararı adına yolu açacak yasal düzenlemeyi iktidar meclise ne kadar zamanda önerecek?
Deprem felâketi gibi çöken krizde yıkıma uğramış milyonlarca esnafı, sanatkârı ve çiftçiyi vergi ve sigorta borcu batağından kurtaracak adım, kahramanlık istemiyor.
Basiretli ve cesur bir hükümet yeter.
Böyle bir hükümet var mı?
Bilmiyoruz ama olmalı!
|