kapat
08.09.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Ya müzik olmasaydı!

Şu müzik alem şey; hele popüler müzik! Başarı beklentisi yüksek, hırslı, "hışırtılı" ve "hırt"bir kalabalık düşünün...

Yirmi küsur bin insan...

Öfkesi patlamaya hazır; kaşları çatık... Endişeleriyle, keyifleriyle alabildiğine "erkek" ve sert bir kitle düşünün...

Hoparlörlerden birden bir şarkı yükseliyor: "Vur, vur bu akılsız başı/duvarlara, taşlara vur sevabına/Sonra affet, gel bas bağrına."

Haydiii! O dev kitle bir ağızdan bu sözleri tekrar ederek yerinde hoplamaya başlıyor.

Başka zamanda "diz çökmek" sözünden köşe bucak kaçacak, kuzu olmaktansa her zaman kurt olmayı yeğleyecek gibi görünen insanlar, birlikte haykırıyorlar: "İşte kuzu kuzu geldim/ Dilediğince kapandım dizlerine/.../ İster at, ister öp beni..."

Bu manzara Türkiye-İsveç maçı başlamadan az öncesine ait.

Tarkan'ın "Kuzu kuzu"suyla tribünlerin coştuğu sahne...

Müzik öyle bir şey ki, kitlelerle kurduğu bağ üzerine çok iddialı yorumlar yapmak saçma oluyor...

Müzikte şarkı formu, adı üzerinde, sözleriyle varolan bir yapı! Ama bu sözlerin insanları nasıl yakalayıp, neresinden "kafakola alacağı"nı hesaplamak kolay değil...

Ve rakip takıma "nasıl acılar çektirileceğinin" hayaliyle yanıp tutuşan kalabalığı bir anda "Acı biberler sür dilime dudaklarıma" diye yalvartabiliyor bir şarkının çekici ezgileri!..

***
Çok Sesli Türk Müziği'nin önde gelen bestecilerinden Nevit Kodallı, kendisiyle yapılan bir söyleşide "Klasik Türk Musikisi meyhane edebiyatıdır" dedi.

Üstüne tartışmalar geldi: Bu müzik hakikaten meyhane edebiyatı mıdır, değil midir?

Birkaç yıl öncesine kadar Asmalımescit'in tanınmış meyhanelerinde her gece Puccini ve Verdi'den aryalar seslendirildiğini, herkesin bir ağızdan ve gönülden "Off.. offf!" çektiğini de bilirim. Ne yapacağız şimdi?

Cumhuriyet'in ilk yıllarında kültür sanatta bir yeniden yapılanma, hatta "yoktan varetme" çabalarına bağlı Doğudan geleni itme, Batıdan geleni çekme politikası uygulandı. Tamam!

Bunu daha ileri götürmek yanlıştı. Yanlıştan dönüldü. Ne var ki, bazı sanatçıların zihinleri ve kamplaşmalar en baştaki mevzilerinde kaldı.

Rejimin resmi müziği çok seslidir. Bunda gariplik yok!

Ancak bu toplumun müziğinin ne olduğuna gelirsek, çoook tür var; çoook zevk, çoook tercih var! Ne güzel! Ve nereden gelirlerse gelsinler, kaynakları ne kadar uzak veya yakın olursa olsun, hepsi bu toplumun müziğidir. Yeter ki, sevenleri olsun!

Meyhane meselesine gelince; çok yol geçildi bu alanda!..

Nicedir "türkü barlar" türedi şehirlerde. Eee! "Halk müziği bar edebiyatıdır" mı diyeceğiz şimdi de?

Bazı kafaların hâlâ "ülkenin ücra köşeleri" saydıkları yerlerde binlerce kişinin doldurduğu konser alanlarında Anadolu Rock denilen bir türün tınılarıyla kafalar bir aşağı bir yukarı sallanıyor.

Ve çok genç tanıyorum ki, Beethoven'a büyük bir zevkle hard rock muamelesi yapıyor; Mahler'den heavy metal tatları alıyorlar (ne kadar da tutarlı aslında, laf aramızda!) ciddi ciddi!

Kodallı gibi düşünenler Klasik Batı Müziği'nin yüksek özelliklerini vurgulamak istiyor ve bir anlamda "bu müzikle ahlanıp oflanmaz ama Türk müziği ah of müziği!" demek istiyorlarsa, burnundan kıl aldırmayan klasiksever Milan Kundera'nın şu yorumunu hatırlatırım: Bütün büyük bestecilerin senfonilerinin adagio'ları göz yaşartıcı bir kitsch özelliği taşır. Adagio'ları "müziğin budalalığı" olarak adlandırır ünlü romancı...

Neyse...

Düşünüyorum da... Ya müzik olmasaydı!..

Tartışacak konular yine bulurduk, ama bizi içimizde uzak planetlere kadar alıp götürecek şeyi nereden bulurduk!

AYNA
Gerçek zalimdir; ama onu sevdiğinizde sizi özgürleştirir.

G. SANTAYANA

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır