kapat
08.09.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
MEHMET ALTAN(maltan@sabah.com.tr )

Marksistler......

Düzeysizlik arttıkça mı Türkiye çözülüyor, çözüldükçe mi Türkiye'de düzeysizlik artıyor, doğrusu tam anlaşılmıyor.

Bırakın derinliği, temel konularda sıradan bir ansiklopedik bilgiye bile yabancı olan adamların bakanlar kuruluna kadar rahatlıkla yükselmesi çoktandır garipsenmiyor. Ardlarından sistematik soygun bohçalarının dökülmesine de alışmaya başlıyoruz.

Bakanlıktan, milletvekilliğinden istifa etmekle değil, ancak Yüce Divan'da yargılandıktan sonra belki aklanabilecek olan bu familyanın bir üyesi, bakanlığında başlayan talan soruşturmasının hemen başında, zanlıları, anlaşılan küfür yerine kullandığı "Marksistler" olarak tanımlamıştı.

Dünyanın herhangi bir gelişmiş ülkesinde, 150 yıllık bir felsefi akımı "küfür" sanan birisi, cehaletinin engellemesi nedeniyle kamu yönetiminde yer alamaz; o diyarlardaki siyasetçilerin, tanımlayamadıkları görüşleri ağızlarına pelesenk etmelerine de pek raslanmaz.

Devlet olanaklarını kullanarak kendi şirket cirolarını şişirdikçe şişirmekten vergi kaçırmaya kadar binbir çeşit şaibenin salıncağında kolan vuran zanlıların, bir daha bir felsefi akımı "küfür" sanmamaları için, Marksizmi "ansiklopedik" düzeyde anlatmanın yararı var galiba.

Marksizmin temel yapısı
Marksist kuramın üç büyük alanı var:

Felsefe, ekonomi politik, bilimsel sosyalizm.

Marx ve Engels, kuramlarını kendi dönemlerinin düşünürlerini sorgulayarak oluşturuyorlar.

Diyalektik açıdan Hegel, maddecilik açısından Ludwig Feuerbach felsefi tezlerinin tramplenini oluşturuyor.

Klasik İngiliz siyasal iktisadının dehası Adam Smith ve David Ricardo, eleştirel ekonomik görüşlerini ateşliyor.

Saint-Simon ve Fourrier gibi ütopik sosyalizm kuramcıları da "bilimsel sosyalizm" tezlerinin inşasına ivme katıyor.

Hegel, Feuerbach, Adam Smith, Ricardo, Saint-Simon, Fourrier gibi insanlığın büyük beyinlerini tanımadan "Marksizmi" derinlemesine kavramak zorlaşıyor, belki de imkânsızlaşıyor.

Marx, Hegel'in düşüncenin dış dünyayı rastgele kendi istediği gibi algılayabileceği iddiasına karşı çıkıyor, bilincin doğanın parçası olduğu için, kendi dışındaki dünyayı doğru algıladığını vurguluyor.

İdealist felsefeye karşı, diyalektik felsefeyi geliştiriyor, Marksizmin temel harcını karıyordu.

Marx'ı sever misiniz?
Marx ve Engels insanın bilinci ve varoluşu için de şu tespiti yapıyordu:

"İnsanlar, kendi varoluşlarını toplumsal olarak üretirken, kendi iradelerinden bağımsız ilişkiler içine girerler. Bunlar, kendi maddi üretici güçlerinin belli bir gelişme evresine karşılık düşen üretim ilişkileridir. Bu üretim ilişkilerinin bütünü, toplumun ekonomik yapısını oluşturur. Bu yapı, asıl temeldir.

Bu temelin üzerinde hukuki ve siyasi bir üstyapı oluşur ve belirli toplumsal bilinç biçimleri gelişir."

Marksist dünya görüşü, insanın doğa ile ilişki kurma biçimini ya da daha da kestirmeden, çalışma aletlerinin düzeyini "altyapı" olarak tanımlar. El değirmeni feodal beylerin olduğu, buhar değirmeni ise kapitalistlerin olduğu bir toplumu tanımlar.

O ekonomik yapılanma içindeki, insan-insan ilişkileri de "üst yapıyı" şekillendirir.

Düşünsel, siyasal ve toplumsal yapılanma ekonomi tarafından belirlenmektedir.

Tarih tarih dedikleri
Marx'a göre, tarih bir sosyal sınıflar savaşımından ibarettir. Kapitalizm de tarihsel bir dönemdi ve kapitalist ilişkiler değişmez değildi. Üretici güçlerin gelişimiyle birlikte tarih de değişmekteydi.

Değişim, üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkiden kaynaklanıyordu. İnsanın doğa ile ilişki biçimi değişince, insan-insan ilişkisi de değişiyordu. Altyapının değişmesine karşılık, siyasetten hukuka kadar üstyapı kurumları bu değişime direnirse de toplumda çalkantı doğuyordu. Tarihi sınıfsal ilişkiler açısından irdelemek ve çözümlemek "tarihsel maddeci" yöntemi doğurdu.

Marksist Değer Teorisi de, sermayenin emeği nasıl sömürdüğünü açıklıyordu. Sermaye, emeğin yarattığı artı değerin bedelini vermiyor, bir kısmına el koyuyordu. Emeğin sömürüsü sermayenin birikimine imkân veriyordu.

Devrim ne zaman?
Marksizmin toplumsal değişim analizleri, gelecek öngörülerini de kuvvetlendirdi. Sosyalizmi ütopik bir beklentiden çıkarıp, siyasal bir mücadele olarak gündeme getirdi.

Toplumsal değişimi hızlandırmak için, iktidarın "devrimci burjuvazi"den "devrimci proletarya"ya geçmesini tasarladı. Marx, proletarya devrimini ömrünün sonuna kadar ileri kapitalist ülkelerde bekledi.

İleri kapitalist ülkelerdeki böyle bir dönüşüm, kapitalist özel mülkiyeti ve meta ekonomisini ortadan kaldıracak, "sınıfsız toplum"un yolunu açacaktı.

Engels, mezarı başında yaptığı konuşmada Marx'ın iki büyük keşifte bulunduğunu söylemiştir. Bunlardan biri, insanlık tarihinin gelişme yasası, diğeri ise kapitalist üretim tarzının ve bu üretim tarzının yarattığı burjuva toplumunun işleyiş yasasıdır.

Cehaletin şahikası
Marx, insanlık tarihinin en ışıklı beyinlerinden biridir. Düşünceye katkılarını kısaca özetlemek aslında hiç de kolay değildir.

Marx'ı ansiklopedik düzeyde bile bilmeyenlerin, Marksizm üzerine on beş dakikalık objektif bir konuşma yapamayacak ya da birkaç sayfa yazı yazamayacakların yönetime soyundukları ülkelerde çok ilkel düzeyde bir talan, belki de kaçınılmazdır.

Eleştirinin bile anlamsızlaştığı kör bir ilkellik ve utanç verici bir düzeysizlik dönemine girdik sanki. Toplumsal çözülme dedikleri de bu galiba.

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır