  
Bu nasıl özür?
Son günlerde gazetelerde haber olarak yer aldı: Yunanistan'daki "son askeri darbe"yi gerçekleştiren ve hayatta kalan "generaller"den sonuncusu hâlâ "hapis"te, yaşından ötürü affa uğrayabilmesi için toplumdan özür dilemesi gerekiyor.
Türkiye'de "son askeri darbe"yi gerçekleştiren "general" ise "Güney sahilleri"nde yaşıyor, resim sergileri açıyor, pop şarkıcılarıyla yanak yanağa pozlar veriyor, siyasetle ilişkin beyanatta bulunuyor.
Bilinir; "bir suç yaptırımsız kalırsa, suç olmaktan çıkar", meşruluk kazanır, sistemin işleyişinin parçası haline gelir... Zira "kural ve ilke"nin yerini "güç, güce tapınma, güçten meded umma" alır. Öylesine ki, hukuku katledenler, yolsuzluk yapanlar değil; bu katliamlara ve soygunlara işaret edenler suçlu ilan edilir...
Türkiye bunu hep böyle yaşadı ve yaşıyor...
Bu ülkede askeri darbeler böyle meşrulaştı ve yenilerine böyle zemin hazırladı; Çorum'dan Maraş'a 70'li yılların katliamları, bir iki istisna dışında hemen tüm siyasi nitelikli yolsuzluk dosyaları da keza...
Uçak alımlarına ilişkin milyarlık "Lockheed Yolsuzluğu"nun aydınlığa kavuşmadığı tek ülkedir Türkiye... Bu yolsuzluğun, 1982 Anayasası'nın bazı geçici maddelerinin koruyucu kanatları altına gizlendiği ülkedir. Üstelik bu konuda yazı yazmanın, fikir beyan etmenin bazı kurumlara hakaret etme anlamına geldiği bir ülkedir.
Dün Koray Aydın Bayındırlık Bakanlığı'ndan ve milletvekilliğinden "ağlamaklı, patetik bir konuşma" sonrası istifa etti....
Peki yetti mi? Yeter mi?
Eğer suçluysa Aydın gibiler cezalandırılmadan, yaptırımlar örnek teşkil etmeden bu yolsuzluk düzeni çözülür mü?
"Aynı karanlıkta koşan", dolayısıyla birbirini andıran "rakiplerin rant ve iktidar dalaşından ipucu ve bilgi edinme alışkanlığı", yerini hukuki şeffaflığa başka türlü bırakabilir mi?
Sağlık Bakanı Durmuş, eski kabine arkadaşının istifasını ve istifa mektubunu "namuslu, dürüst ve yiğitçe" bulmuş...
Rasyonel bir sistemin işleyişi ve ideal bir yasal düzeninin ruhu açısından hiçbir anlamı olmayan, "kişisellik ve töre kokan" bu laflar ve savunmalar yerini "hukuk"a bırakmadıkça, "ucuz siyasi dayanışma"lar yerini "siyasi şeffaflığa" bırakmadıkça bu ülke ne kadar yol alabilir sizce?
Deniyor ki, bu bir iktidar kavgasıdır; ANAP'ın ve Mesut Yılmaz'ın rövanşıdır.
Olabilir; ancak bu durum yolsuzluk rezaletini ortadan kaldırmaz; "hukuk mekanizmasını, yetkili-sorumlu yapısını" altüst etmez.
Bu durum olsa olsa, bu hükümetin bilmem kaçıncı kez kanıtlanan "iflası"nı bir kez daha kanıtlar. Kurulduğundan bu yana partiler içi ve partiler arası çatışmalar yüzünden Somuncuoğlu'ndan Yalova'ya, Tantan'dan Aydın'a 10 bakan değiştirmek zorunda kalan bu hükümetin, Türkiye açısından simgeledikleri sürdükçe "büyük final" de yaklaşmaktadır.
Bu final ekonomiden siyasete, büyük çöküştür. Bu çöküşün sonrası ise "tufan"dır.
Önceki gün "Afganistan'dan daha iyi durumdayız" diyen Derviş, belki de farkında olmadan şimdiden bu çöküşe işaret ediyordu.
Türkiye'nin önünde şimdi "son iki eşik" kaldı; birincisi "anayasa değişiklikleri", ikincisi şu günlerde ısınan "Kıbrıs meselesi"dir. Bu eşiklerde de tökezlenildiği takdirde, tüm çıkış yolları tıkanacaktır.
Koray Aydın istifa konuşmasında, "ülkücüler"den özür dilemiş... Oysa muhatabı tüm Türkiye'dir. Ve asıl özür dilemesi gereken, siyaseti katleden mevcut siyasetçilerdir.
Özür dilemenin hâlâ mümkün olan tek yolu var:
Suçluları cezalandırmak ve malum "eşikler"nden atlamak...
|