kapat
06.09.2001
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Editör
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Gece, Ege ve dolunay...

En sevdiğim manzarayla özlem giderdim. Doyasıya... Gece üstümüze lacivert bir şal atmış. Yol zeytinliklerin arasında kıvrılıp gidiyor. Batıdaki gökyüzünden daha koyu karanlık Edremit Körfezi'nin durgun suları... Doğuda, uzaktaki dağların ardından dolunay yavaş yavaş gecenin şalını kaldırıyor.

Henüz kıpkızıl bir çölü andırıyor Ay yüzeyi. Bir süre sonra ışıl ışıl olacak; ardımızda kalan Ayvalık limanına yakamozlar düşecek..

Arabam birkaç kilometre içinde o tanıdık akraba sıcaklığına kavuşuyor...

Motorun hırıltısı tatlı bir sohbet gibi; arada sırada pencereleri açıp lastiklerin hışırtısını işitmek istiyorum. (Otomobiller ne kadar yaşlanırsa yaşlansın, lastiklerinin hışırtısı hep gençtir; hep bıçkındır!)

Ağaçların karaltısı içinde yol üstündeki zeytin, zeytinyağı, sabun, karadut şurubu, peynir ve höşmerim satıcılarının flüoresanları belirmeye başladığında teybe Cheb Mami'nin kasedini sürüyorum.

Çok uzaklardan; yüzünü Akdeniz'e, sırtını Sahra'ya vermiş; çok dertli, çok sıkıntılı, çok acılı bir ülkenin tınıları doluyor arabaya...

İçimde bir yerlerde Cezayir menekşeleri açıyor.

Sanki mahalleden bir küçüğümüzün sünnet düğününe gitmişiz de, teneke bir orkestranın melodileriyle eğlenmeye çalışıyormuşuz gibi bir şey Mami'nin müziğini dinlemek...

Ama öylesine yanık, öylesine içten söylüyor ki!

***
Kuzey Ege'yi seviyorum. Çok şey yüzünden...

Yabancı turistin insanların gözlerini döndürmediği; karakterlerini hırpalamadığı, hayallerini altüst etmediği sayılı tatil yörelerinden olduğu için de seviyorum.

Yerli turiste de, yabancıya da aynı serinkanlılıkla yaklaşılan bir yöre Kuzey Ege...

Ama orada da Türkiye ekonomisinin "ucuz" yöntemlerle zengin olma modeli öylesine tahrip edici oldu ki son yıllarda, insan gördüklerine inanamıyor!

Zeytinlikler "ne yap yap, yazlık edin" promosyonuna kurban gitmiş.

Yapılanma denen şey; müteahhitler eliyle ve onların kamu kaynaklı pompalamalarla geçici olarak "yüz güldüren" iş politikaları nedeniyle doğanın işgaline dönüşmüş...

"Be kardeşim, bu bataklığa da site mi yapılırmış!" diye sormamış kimse; eh, o zamanlar Gölcük Depremi de olmamış! Gelsin betonlar, o güzelliğin ortasında oturup bir çay bile içemeyeceğiniz kadar çirkin balkonlarla bezenmiş apartmanlar, İsviçre'de dağ evi olacakken Ege'nin kıyısına kondurulacak kadar akıl yitirme örneği villalar!..

Kriz gelip çatınca da herkeste bir şaşkınlık: Ne yapacağız şimdi?..

***
Durmuyorum zeytincilerin önünde...

Cheb Mami esmer ve kırgın bir delikanlı olarak Paris sokaklarındaki serüvenlerini anlatırken şarkısında, ben gazlayıp rampayı tırmanmaya başlıyorum.

Dağın tepesinde duruyor dolunay...

Arabayı dolunayın üstüne sürüyorum.

Biliyorum ki, bütün kış boyunca ne zaman canım sıkılsa bu görüntü imdadıma yetişecek, tatlı ve ılık Ege rüyaları göreceğim...

Yine müritlik!
"Müritlik modası" üzerine yazdım ya geçenlerde. Hani herkeste bir heves; kolayından "gizemli" ve manevi "saygınlıkta" kişi oluverme çabası patlak verdi ya...

Ben de sormuştum: Müritlik bu kadar sıradan ve "trendy" bir tercih midir?.. Hayatın bütün maddi iplerine sımsıkı bağlanmışken, herkese diz çöktürtmeye çalışırken modern insan, kendisi bir şeyhin gösterdiği yol karşısında gerçekten diz çökebilir mi? Üstelik modern bireysellikle geleneksel müritlik hiç uyuşabilir mi?..

Şimdi biraz daha açayım:

Mürit kavramı kaynaklara bakılırsa Arapça "revd"den geliyor; yani "irade" kavramıyla kökten bir ilişkisi var. Ansiklopedilerde bile açık: "Mürit, iradesini 'el aldığı' kimseye bağlayan kişi."

Süleyman Uludağ Tasavvuf Terimleri Sözlüğü'nde şu anlamını veriyor: "İradesinden soyutlanan, iradesini kullanmayan."

Hangi kaynağa bakarsanız bakın, daha ötesi şöyle : "Bir mürşide intisab ederek kendisinden usul ve tasavvuf hakikatlerini öğrenen kişi."

Ama medyada gürültü bitmiyor: "Bilmem kim de şunun müridiydi; a! O mu?.. O da şeyhin müridiydi!"

Yapmayın beyler!

Bir bilge kişiye saygı duymuş, kalpten yakınlık hissetmiş herkesi mürid ilan etmek yanlış...

Anlamadan ve hatta eleştiri süzgecinden geçirmeden müridliği yakaya takılan bir rozete çevirmek, iyiden iyiye ayıp!..

ALTYAZI
Billy: Özgürlüğün ne mahzuru var bilader?

George: Söylemek başka, özgür olmak başka. Bunlar farklı şeyler... Tabii kimseye de özgür değilsin demeyeceksin. Çünkü o zaman, özgür olduklarını kanıtlamak için anlatırlar da anlatırlar, nasıl özgür olduklarını... Ama karşılarında özgür birini gördüklerinde de ödleri patlar!

Billy: Korkup kaçtıkları yok ki!

George: Kaçmazlar, ancak korktuklarında çok tehlikeli olurlar.

(Dennis Hopper'ın 1969 yapımı unutulmaz filmi Easy Rider'dan sıkı bir diyalog)

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır