
Ekmek ve adalet
Bir hükümetin ekonomi yönetimindeki başarısı, ülkenin üretim gücünü hangi seviyede tuttuğu ile ölçülür.
Bu yılın ikinci çeyreğinde ekonomi geçen yıla göre yüzde 11.8 küçüldü. Çünkü kriz yüzünden sanayinin üretim kapasitesini kullanma oranı yüzde 72.5'e geriledi.
Her 100 fabrikanın 28'ini düşman uçakları mı bombaladı? Hayır..
O zaman krizi aşmak için yeni yatırımların boş hayaliyle daha çok batacak yerde, boş duran milli serveti harekete geçirmek, ekonomik aklın önceliği değil mi?
Yolsuzlukla mücadele, yargının hukuk içinde yürüteceği bir görevdir. Ama toplumsal öfkenin rüzgârı yetki kargaşası ile birleşince zincirleme etki yapmış, iş dünyasında terör havası yaratmış ve kriz derinleşmiştir.
Üretim çarklarının hızlanması için morale ve güven duygusuna paradan daha çok ihtiyaç var. Bu gerçek yavaş yavaş farkediliyor.
Etibank borç ve zararının tasfiyesi için varılan mutabakatı öven Başbakan "Türkiye ekonomisi bu denli küçülmeye mahkum değildir. Artık üzüm yemeliyiz" demişti.
Ekonominin kaptanı Kemal Derviş de bir kaç defa şu uyarıyı ısrarla tekrarladı:
"Yüz karardan beşinde yanlış yapan ile bankayı kendi çıkarı için kullananı ayırmak gerekiyor."
Fon, Etibank ve Bank Kapital'in eski sahipleri ile ödeme planı konusunda anlaştı.
Bu anlaşmalar, kamu zararını önlemenin yanında üretim ve istihdamı desteklemek amacıyla yapıldı. Ama "ödeyeceğim" diyenlerin gerçekten ödeme gücüne sahip oldukları saptandıktan sonra yapıldı.
Şimdi devletin iki erki çelişik bir tavır içinde:
Yürütme erki "ödeyeceğim" diyen işadamına "haydi öde" diyor ama yargı erki ona, hiç değilse suçlu olup olmadığı kesinleşinceye kadar işinin başına dönmesini sağlayacak fırsatı veremiyor.
Hapiste yatan veya aynı tehdit altında yaşayan bir işadamı borcunu nasıl öder?
Aynı durumda olup ödeme gücüne sahip öteki işadamları, bu örnekler dururken nasıl ödeme sözü verebilir?
Evet, güçler ayrılığı, demokratik devletin temelidir. Ama ulusal yarar temelinde, adaleti zedelemeden sağlanacak uzlaşmalar, bu temele zarar vermez, güçlendirir.
Adalet ve ekmek birbirinin alternatifi değil. Basiret, hiç birini feda etmeden ikisini birden kurtarmaktır.
Devlet, Başbakan'ın ağzından "Üzüm yemeliyiz" deyip öbür eliyle bağcıyı dövmeye devam ederse krizden çıkamayız.
İstifanın erdemi
Bayındırlık Bakanı Koray Aydın yakışanı yaptı ve hem bakanlıktan, hem milletvekilliğinden istifa etti.
Milletvekili dokunulmazlığı arkasına saklanmayı reddeden bu soylu ve cesur tavrından ötürü kendisini kutluyoruz.
Ama şu yanlışını düzeltmek zorundayız:
Onu istifaya zorlayan yayınların tümünü "Ülkücü camiaya yönelik kin" sayması haklı bir tesbit değildir.
Gerçek, yine kendisine ait şu sözlerde:
"Bütün yolsuzluk iddialarının sonuna kadar incelenmesi noktasında bütün Türk siyasetçilerine örnek olmak için milletin kutlu sinesine dönüyorum.."
İstifa "kurbanlık" bir mağduriyet değil, soruşturmanın sonuna kadar götürülmesine destek veren bir ahlâk borcudur.
Temizliğini bu şartlarda kanıtlayacak bir siyasetçi için istifa gidiş bileti değil dönüş biletidir!
|