Şenol Güneş'in iki sözünden biri doğru çıkıyor. "Türkiye, İsveç'ten çok daha iyi bir takım" demişti. Haklıydı. İkinci sözü, "Mutlak galibiyet" ne yazık ki gerçek olmadı. Gerçekçi olalım. Milli Takım ikinci yarıdaki performansını sürekli kılarsa eleme maçlarını kolaylıkla geçer.
Futbol, azizliklerle dolu bir oyun. 88. dakikaya kadar 1-0 öndeyiz. İsveç'e hiçbir şans vermiyoruz. Bir gaflet golü ile beraberlik. Bir de panik golü... 3 dakikada maç gitti.
İki yarıda iki farklı milli takım izledik. İlk yarı klasik hastalıkları nükseden, defansıyla forveti arasındaki mesafe 50-60 metrelerde dolaşan, bu nedenle orta sahada topa basamayıp, forvette çoğalamayan "iktidarsız" bir saldırgan görünümünü veren bir takım. 2. yarı ise müthiş bir saha parselleme, kanat bindirmeleri, G.Saray'ın en iyi günlerini andıran dar alan presi. Bambaşka bir görüntü.
Bir takım, rakibinden bir gömlek üstün olduğunu bile bile nasıl böyle 2 farklı görüntü verir? Bu, futbolcuların ruh halinden mi kaynaklanır yoksa o takımın beyni olan teknik direktörden mi? Bence ikincisi. Şenol Güneş, aşırı temkinli, tedirgin, hiçbir şekilde risk almaya yönelik olmayan ilk yarıdaki futbol anlayışıyla 45 dakikayı çalmıştır.
Tayfur gibi oyunu ağırlaştıran, yaratıcılığı sınırlı, ya da Hasan gibi formu düşük ancak kişisel kabiliyetlerine güvenilen oyuncuların seçiminin nedenini burada aramak gerekir.