Artık takımız
Kötü, çok kötü başladığımız bir maçı takım olmayı başardığımız için kazandık. Üçüncü periyotta ortaya koyduğumuz mücadeleyle, rakibi 13 sayıda tutup 20 sayı üreterek 19 sayılık farkın kapanması için gereken patlamayı yakaladık. Ve son periyotta ağırlığımızı koyarak, ilk defa yarı finale adımızı yazdırdık.
Bu maçın teknik analizi yok. Yığınla hata var. En önemlisi göze hoş gelmeyen basketbol var. Ancak kazanmak ve turnuvada ayakta kalmak hepimizin arzu ettiği bir hedefti. Şimdi Dünya Ligi'ne terfi ettik.
Basketbol ulemaları kılıfları hazırladılar. "Bu takım şampiyon olur" dediler. "Biz söylemedik mi?" diyeceklerdi. "Hidayet 1 numara oynasın" dediler. Nasılsa kılıf hazır. Maçı kazanamasaydık bombardıman da hazırdı. Herkes istediğini söyleyebilir, yazabilir. Ancak ülkemizde turnuva oynuyoruz. Negatif enerji ürettiğin zaman takımı baskı altına alıp etkilemeye çalışıyorsun. Basketbol, her türlü eleştiriye açık bir spor dalı. Bakalım şimdi ne söyleyecekler?
10 Eylül'ü unutmayın
Artık Dünya Ligi'ne çıktık. Bu başarıyı bir zıplama taşı olarak kullanıp kullanamayacağımızın tartışılacağı bir döneme girdik. 10 Eylül'de Türkiye'de basketbolun ne olacağını kimse bilmiyor. Kapanan kulüpler, ligden çekilen takımlar, kısılan bütçeler. Bu başarı doğru analiz edilmeli ve buradan bir çıkış yolu bulmalıyız.
Basketbol bir takım oyunu. Çeyrek finalde, özellikle maçın sonunda bunu ortaya koyduk. Kimsenin bundan şüphesi olmasın. Seyirci, maçın sonunda takıma katkı yaparak maça ortak olmamıza ve kazanmamıza yardımcı oldu. Biz maalesef kazanırken kaybediyoruz. Umarız bu değişir.