Bu öyküde erkek haklıdır. Ama kadın da haklıdır. Erkek, toplumun çocukluğundan beri ona şart koştuğu işlerin altından kalkmanın ve bir düzen oturtmanın savaşını vermektedir. Fakat kadın, hayata katılamamanın ve 15 -16 yaşlarından itibaren kurguladığı, hatta 20'lerine doğru başaracağına inandığı mesleki amaçlarının yerle yeksan olmasından rahatsızdır. Artık sadece çok sevdiği erkeğe destek vermekte ve onun iş yerindeki sorunlarını psikolojik desteklerle aza indirgemeye çalışmaktadır. Ya erkek vardır ya da "ikimiz" kavramı.
Kadın, birey olarak ne olacaktır? Çok şey başaracak, fikirleriyle, çalışkanlığıyla, iş bitiriciliğiyle kim bilir neler yapacakken, nasıl olup da böylesi bir sevgi tuzağına düşmüştür?
Ve kadın için hayat her geçen gün zorlaşır. Zaman akmakta, kadın olduğu yerde saymakta, yıllar geçmektedir. Özgüveni iyice sakatlanır. Background'unu güçlendirmesi gereken yıllarda "oturarak - oturmak zorunda kalarak" anlatacak hikaye biriktirmemiştir. Geleceğiyle ilgili sorularını cevaplayamaz olur.
Ayrıca beyninde de arada kalır. Kendisi için bir şey istemek ve hatta bazen bu durumu tartışma konusu yapmak, "ikimiz" kavramı adına çalışan erkeğin tüm emeğine yaptığı bir ayıp, bir bencillik midir? Yoksa en doğal hak mıdır?
İşte birçok annenin, teyzenin, halanın sürekli kurduğu "ben çocuklarım için yaşadım, ailemi ayakta tuttum, daima arkalarını topladım" cümlesinin nedeni budur.
Toplum içinde şerefli karşılanabilecek bu ulvi amaç için hedeflerinden vazgeçen kadın, en sıkı bahanesiyle el sıkışır. Mutsuz bile olsa... En azından başkalarının gözünde ayakta kalmak için. En azından bütün ömrünün boşa geçtiğini kabul etmemek için. En azından "her şey boşuna mıydı?" sorusuna "tabii ki hayır" diyebilmek için.
Not: Bu yazıyı yazarken kafamın içinde sürekli "Er Ryan'ı Kurtarmak"ın girişini seyrettim. İstemsizce... Amaçlanana ulaşmak için sahile bin asker çıkartma yaptı, çoğu sahilde öldü, ancak yüz küsuru başarabildi.
ozguryici@mynet.com
ÖZGÜR YİCİ