kapat
30.08.2001
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Editör
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

www.limasollu.com
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
OKAY GÖNENSİN(ogonensin@sabah.com.tr )

Değişmek

Fransa'da bir süredir "değişmek" tartışması yapılıyor. Tartışmanın ilk sıcaklığı gitti, ama tümüyle sona ermedi. Tartışılan kişi Sosyalist Parti'nin lideri ve Başbakan Lionel Jospin'dir. Jospin'in gençliğinde Troçkist kanattan bir komünist örgütte çalıştığı belirlenmiştir. Buraya kadar kimsenin itirazı yoktur. Kuşkusuz, bir uçtan diğer uca gidenlerin hiçbir inandırıcılığı olamaz, ama belli bir değişime de peşin kuşkuyla bakılamaz.

Fransa Başbakanı'nın durumunda başka bir incelik ortaya çıkmıştır. Jospin'in çalıştığı örgütün siyaset anlayışında "sızma", temel faaliyet tarzlarından biridir. Yeraltı yöntemleriyle çalışan bu örgüt, mümkün olduğu kadar çok taraftarının "gerçek görüşlerini gizleyerek" toplumun önemli kurumlarında üst düzeylere gelmesini amaçlamaktadır.

Jospin ile ilgili sorun burada başlamıştır. Genç Jospin bir süre sonra bu örgütle bağlarını kopardığını açıklamış ve görüşlerine daha yakın bulduğu Sosyalist Parti'de çalışmaya başlamış, en üst noktaya kadar yükselmiştir.

Demokrasilerde takıyye
Fransa'nın tartıştığı, sözkonusu "ara" dönemdir. Bir insanın görüşlerinde değişim olması ve buna uygun olarak daha farklı siyasi çalışmalar içine girmesi çok doğaldır. Ama eğer Jospin Sosyalist Parti'ye "sızma" operasyonu gereğince katılmışsa sorun başlamakta, bizim "takıyye" dediğimiz durum ortaya çıkmaktadır.

Bugüne kadar Jospin'in Sosyalist Parti'ye "sızdığı" kanıtlanamadı, kendisi de, çeşitli tanıklıklara dayanarak değişen ve "olgunlaşan" görüşlerine uygun olarak sosyalizme yöneldiğine insanları büyük ölçüde ikna etti.

Eğer tersi kanıtlansaydı kuşkusuz, bugün devlet başkanlığı seçimine hazırlanan Jospin'in yerinde kalması bile mümkün olamazdı.

"Kopenhag kriterleri", "demokrasinin evrensel ilkeleri", "insan hakları evrensel beyannamesi" gibi sözleri ardı ardına sıralamak, ama bunların hayattaki gerçek karşılıkları üzerine konuşmamak, somut olaylarda bunlara göre tavır almaktan kaçınmak da "takıyye"dir.

Lionel Jospin'in "takıyye" yaptığı belirlenseydi, kendi kendine "evine" dönecekti. Çünkü bütün bu büyük sözlerin gerçek hayattaki karşılığı bunu gerektirir.

Takıyye sonuçta bir "sahtekârlık"tır, insanları kandırmayı amaçlayan bir hiledir. Ve bir politikacı için birinci derecede suçtur.

Tayyip Erdoğan ve AK Parti'yi birlikte kurduğu arkadaşlarının durumları da bu açıdan konuşulmaya devam edecektir. Toplumun, kendisini yönetmeye aday olan insanların "sahtecilik" yapıp yapmadıklarını öğrenmek istemesi en temel haklarından biridir.

O sözlerden ne anlayacağız?
Erdoğan ve arkadaşları halen genel sözlerle durumu geçiştirmeye devam ediyorlar. "Politik referansımız Anayasa'dır" diyor Erdoğan. Bugünkü Anayasa 12 Eylül askeri yönetiminin yaptığı ve anti-demokratik yollarla halka kabul ettirdiği bir anayasadır. Bu durumda Erdoğan'ın gerçek fikirlerinden ne anlayabiliriz?

Erdoğan Avrupa Birliği konusunda şöyle diyor: "10 sene önce ben AB'ye karşıydım. Bugün gerek Avrupa Birliği'ne mensup ülkelerde gerekse bizde, temel hak ve özgürlüklerdeki sıkıntıların giderilmesi noktasında Avrupa Birliği'ne girmekten yanayım..."

Bu sözden ne anlayacağız? Şunu mu söylemek istiyor: Avrupa Birliği ülkelerinde de temel hak ve özgürlüklerde sıkıntılar var, bizde de var; biz birliğe gireceğiz ki; bizdeki sıkıntılar da, onlardaki sıkıntılar da giderilecek...

Büyük ve genel sözleri tekrar etmek kolaydır, ama bir cümle daha edildiği zaman fikirler çatallaşıyorsa insanların kuşkulanması doğaldır.

Takıyye, siyasi İslam'da ya da Troçkist örgütlerde "suç" olmayabilir, ama demokratik ilkelerin geçerli olduğu bir toplumda "sahtekârlık" sınıfına giren siyasi bir suçtur.

www.superbahis.com


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır