Bir genç adam portresi
Biliyorum: İlk duyduğunuzda kulağa hiç de doğru gelmiyor. "Türkiye'nin en büyük sorunu kültürdür. Diğer bütün dertler buradan kaynaklanıyor." dediğiniz zaman insanların çoğu inanmak istemiyor buna.
Hele geçim derdiyle boğuşan, siyasetten umudunu kesmiş halk kitleleri böyle bir sözü duymak bile istemiyor.
Dar gelirliler böyle de, sanki İstanbul'un bol paralı, yabancı dil bilen ve umur görmüş burjuvazisi farklı mı? Birkaç kişi hariç onlar da sorunların altındaki çarpık temeli, yani kültür yozlaşmasını göremiyorlar.
Bazı kişilere de bıkıp usanmadan bunu anlatmak düşüyor.
***
Üzeyir Garih'i öldürdüğü yolundaki kuşkuların son derece arttığı bir ortamda oradan oraya kaçan ve saklanmaya çalışan genç Yener'i düşünün.
İnce, esmer, gözleri kuşkuyla dolu, fotoğraf makinesine bakarken bile vaktiyle çok dayak yemiş olduğunu ele veren, yoksul bir Türk genci.
Cinsel tatminsizlikler içinde, öfke dolu, acımasız ve bu dünyayı kurtlar sofrası olarak gören, her an dişlerini göstermeye hazır bir yaratık.
Ne yazık ki bu gence benzeyen yüz binlerce insan dolaşıyor aramızda.
Belki kimi daha dengeli, daha iyi niyetli ama çoğu, içinde potansiyel bir şiddet taşıyor.
Her an eyleme dönüşebilecek bir şiddet.
Yoksa bu ülkenin gençleri, bir meşin top o kaleye ya da bu kaleye girdi diye niye birbirini döner bıçaklarıyla doğrasın?
Niye düşman ulusların askerleri gibi polis barikatlarıyla ayrılsınlar?
***
Ne kadar görmezlikten gelirsek gelelim; bu yozlaşma bir gün aynayı yüzümüze tutacak!
Yener gibi gençlerin içinde yetiştiği ortamı düşünün: Küçük yaştan başlayan sen erkeksin, sen yiğitsin, hadi göster oğlum pipini, hadi bir küfür et amcana sapıklıkları; kadınlara marazi bir tutku ve öfke karışımıyla bakan yaban bir erkek dünyası, nezakete, insancıllığa, kültüre hiç önem vermeyen, hatta bu değerleri aşağılayan nihilist bir ortam.
Yener gibi suçlu gençlerin (daha önce adam öldürmüş olduğu kesin olduğu için bu ifadeyi kullanıyorum) hangi manevi çeşmelerden su içmiş olduğunu hiç merak ettiniz mi?
Ben neredeyse adım gibi eminim; bu gençlerin ne okuduğunu, hangi TV programlarını izlediklerini ve en büyük kültür referansları olarak hangi tür müzik dinlediklerini iyi biliyorum.
Ve giriştikleri eylemleri de bu ortamın doğal sonucu olarak görüyorum.
Çünkü rüzgâr eken fırtına biçiyor.
***
Bu ülkede toplum mühendisleri 70'li yıllarda "iti ite kırdırma" oyununu sahneye koydular ve beş bin genç öldürüldü.
Demek ki toplum kendi bağrından beş bin genç katil çıkarıverdi.
İşte bu kabul edilebilir bir şey değil.
Mesela İsveç'te beş bin tenis oynayacak genç bulursunuz ama ne yaparsanız yapın, bu kadar katil genç toplayamazsınız.
Oysa bizim gençlerimiz de aynı biyolojik yapıya sahip; genleri aynı.
Aradaki tek fark kültür!
Ve ne yazık ki İstanbul burjuvazisi, göçün yarattığı lumpen kültürünü yukarıya doğru çekeceğine, kendisi lumpenleşerek ve onların eğlence adı altında sergilenen rezilliklerine ortak olarak bu cangılı besliyor.
Medyanın çoğunu da bu nihilizmin emrine veriyor.
Umarım ve dilerim ki Üzeyir Garih'in hepimizi üzen feci ölümü, bu kültür yozlaşmasına ödeyeceğimiz son diyet olsun.
Ve okul defterine şiir yazan çocuğu senelerce içerde çürüten ama acımasız katilleri affedilmeye değer bulan zihniyet, bu ülkenin yurttaşları tarafından sonsuza dek lanetlensin!
|