Dünkü Hürriyet'de Oktay Ekşi'nin başyazısı, "Şu perişan halimiz..." başlığını taşıyordu.
Yazının ilk iki paragrafı şöyleydi:
"Müteveffa işadamı Üzeyir Garih cinayeti dolayısıyla polisimizin ve basınımızın sergilediği hazin manzaraydı konumuz.
Uzatmaya hiç gerek yok:
Allah insanın ölüsünü de, dirisini de bu iki kesimin eline düşürmesin. Masumu cani, iffetliyi fahişe yaparlar deyip, orada noktayı koyuyoruz."
Dünkü Radikal'in manşeti de şöyleydi:
"Garih'in telefonu bulundu, yeni bir kişi zanlı ilan edildi -Yine insan avı- Cep telefonu Hasdal Kışlası'nda bir askerde çıktı. İlk gün 'zanlı' ilan ettiği F.N.'nin masum çıkmasından ders almayan polis, telefonu kışlaya getiren askerin 'fail' olduğuna emin gibi"
Yine dünkü Radikal'de İsmet Berkan, "Biraz bilgi lütfen" başlıklı yazısına şöyle başlıyordu:
"İstanbul polisi bir kez daha göle maya çalıyor. İnşallah bu sefer tutar. Çünkü İstanbul polisinin bir büyük fiyaskoya daha tahammülü olduğunu sanmıyorum.
Polis dün de yeni bir zanlı ismi ortaya çıkardı. Üstelik bu sefer fotoğrafı da yayımlandı. Bu zanlının başlıca şüpheli olduğu konusu ise şimdilik iyi niyetli bir teoriden ibaret. Biliyorsunuz polis, Cumartesi günü de bir teori ortaya atmış, 13 yaşındaki F.N.'yi 'başlıca zanlı' diye takdim edip yasa dışı biçimde gözaltına almıştı."
İsmet Berkan yazısının sonuna doğru da şöyle diyordu:
"Hiç şüphe yok ki, bu çeşit haberlerde basın yayın organlarına çok büyük sorumluluk düşüyor. Yazdığımız her yanlış, ya da yeterince doğrulanmamış haber, birilerinin canını yakıyor, onların hayatlarında onarılmaz hasarlara yol açıyor."
Perihan Mağden de aynı konuya değiniyor ve "neredeyse kusursuz bir cinayet gibi görünen" Garih cinayetinde kaatilin; bir iz sürme aracı olduğunu, çoluk çocuk herkesin bildiği bir cep telefonunu bir çalılığın arkasına atmadığı ve zanlı gösterilen askerin de; o telefonu orada bulup, kışlasında 20 milyona satmadığı ne malum; demeye getiriyordu...
Zanlı asker, dışarda bulup kışlada sattığı telefonun bir cinayet belgesi olduğunu öğrenince de -sabıkalı olduğu için- korkudan kaçmış olamaz mıydı?
Perihan Mağden'in bir varsayım olarak yürüttüğü mantık zinciri, doğrusu hiç de yabana atılacak türden değildi.
Bakalım, sonu fos çıkan 13 yaşındaki ilk zanlıdan sonra, ikinci zanlı gerçek kaatil çıkacak mı?
Kesin yargı kararından önce; söylenti, yahut tahminler üstüne kimsenin kimseyi; gerek resmi açıklamalar, gerek medya manşet ve haberleriyle linç etmeye hakkı var mıdır?
Ne yapmalı ki, Türkiye'de geleneksel bir sorumsuzluğun, sık sık tekrarlanan manevi bir yamyamlığıdır bu..
Bundan yüz yıla yakın bir zaman önce...
Napoli'nin ünlü galerisi... Galeride albenili İtalyan dondurmaları yenen, cinzanolar içilen kafeler...
Ve napolitan şarkılar söyleyerek servis yapan yakışıklı bir garson....
Özellikle kadınların hoşlandığı bir garson...
Galerinin bir köşesinde de kambur bir kokareççi var.. Elindeki uzun bıçakla, isteyenlere ekmek içi kokareç kesip satan yaşlıca, kambur biri...
Ve bir gün...
Yaşlıca kambur kokareççi; elindeki uzun bıçağıyla, galerideki o yakışıklı garsonun ensesine bir tane vuruyor... Garson, başı öne düşmüş, kan içinde yere yıkılıp ölüyor..
Napoli'deki avukatlardan hiç biri almıyor kambur kokareççi'nin savunmasını...
Herkes, yakışıklı garsonu kıskandığı için öldürmüş bir mendebur olarak görüyor onu... Ve inanıyor ki, nasıl olsa müebbete; yani 666 yıla mahkum olacak...
Derken Lombardialı bir avukat üstleniyor kambur kaatilin davasını...
Napolili'ler şaşkınlık içinde; çünkü onlara göre savunulacak hiç bir yanı yok kaatil mendeburun...
Napoli Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava başlıyor.
Oturum açılır açılmaz Lombardialı avukat söz alıyor ve önce savcıya dönüyor:
- Sayın Napoli Savcısı, diyor; size Lombardia Savcısı'nın selamlarını getirdim.
Sonra yargıca dönüyor:
- Sayın Napoli Ağır Ceza Yargıcı, diyor; size Lombardia Ağır Ceza Yargıcı'nın selamlarını getirdim...
Sonra da Jüri'ye dönüyor; tam "Size de Lombardia Jürisi'nin selamlarını getirdim" diyeceği sırada...
Yargıç tahta çekiciyle kürsüye vuruyor:
- Sayın Avukat, diyor; lütfen ciddiyetinizi muhafaza buyurun ve selamı sabahı bırakın da, konuya girin. Oturum açılmıştır.
Lombardialı avukat:
- Bakın Sayın Yargıç, diyor; ben size daha yargı başlarken üç kez selamdan sabahtan söz ettiğim halde, sinirlendiniz ve çekicinizi vurdunuz kürsüye; beni ciddiyete davet etmek için... Ş n her yanından geçişte, ona boyuna "kambur, kambur" der dururdu, herkesin sevdiği o yakışıklı garson... Günde en az yirmi defadan, tam üç yıl boyunca sürdü durdu bu alaylı hakaret... Sonunda, kambur kokareççi de dayanamadı, indiriverdi bıçağı...
Lombardialı avukat tanıklarını da yanında getirmiş olduğundan; yargıç, tanıkları da hemen dinliyor ve hepsi de doğruluyorlar garsonun; kamburla, her yanından geçişte kamburla alay ettiğini..
Herkes kambur kokareççi'nin, cinayetten müebbed hapse, yani İtalyan Ceza Yasası'na göre 666 yıla mahkum edileceğini beklerken; sonuç, 3 yıllık bir hapis... Ağır ve sürekli bir tahrik olduğu için...
Hukukta savunma kutsaldır...
Ve kesin yargı kararından önce kimse suçlu sayılamaz. Ne yazık ki, ne kamu görevlileri bilincinde bunun, ne de bizim medya..