Hoşlanmıyorum, ama seviyorum!
Bu tuhaflıklar hep benim başıma mı geliyor?" diye soruyor genç kadın. Gerçekten meraklanıyorum: "Nasıl?"
"Onu seviyorum, onunla sevişiyorum ama bazı şeyler var ki... Öfkeden kudurabilirim!"
Aklıma önce kıskançlık geliyor; tatsız kıskançlık oyunları mı yoksa sözünü ettiği?
"Hayır!" Diyor genç kadın. "Para konularında mesela... Çok cimri!"
Genç kadın tanıdığım en cömert insanlardan biri! Neye bozulduğunu anlıyorum.
"Başka" diyorum! "Başka..."
"Birlikte ne zaman eğlenmeye gitsek önce iltifatlar ediyor, ancak az sonra çevrede ne kadar arkadaşı varsa, onlara dalıp beni unutuyor! Midemi bulandırıyor bunlar!"
Israrlıyım: "Eee, başka?.."
"En güzel ayakkabılarımı giyiyorum!" (Sızlanıp durduğu kredi kartı borçlarının nedenini bilmez miyim?)
Duraksadıktan sonra sürdürüyor sözlerini: "Farkına varmıyor. Ama telefonda saatlerce stilimi nasıl beğendiğini anlatıyor. İnanayım mı?"
"Ne var bunda büyütülecek" derken asıl düşüncemi kendime saklıyorum.
"Belki abartıyorum" diyor; "yine de içimde bir soğukluk büyüyor! Aslında seviyorum onu: Onu tanıdığımda kötü günlerimdeydim ve varlığı bana çok iyi geldi..."
Ne garip! Modern insan (özellikle kadınlar) seviyor, sevişiyor ama sevdiği, seviştiği kişiden aynı anda (ve bazen itiraftan kaçınmasına karşın) hoşlanmayabiliyor!..
Bunu farketmekten... Farkettikten sonra da kendine itiraftan uzun süre kaçınıyor insan.
Hoşlanmak, hoş bulmak özünde sosyal nitelikli bir hesaplaşma! Referansları sosyal!
Sevmek ise alabildiğine özelleştirilmiş, hem yüreklere hem de ilişkilerin "kuytu mağaralarına" kapatılmış bir duygunun adı artık. Orda kaldığı sürece sorun yok! Fakat televizyon başından kalkıldığında; yatağın ateşini söndürmek üzere duş kabinine gidildiği sırada; erotik oyunculuklar yerini tırtıklayıcı tahakküm tartışmalarına bıraktığında... Güzel gözlerin bebeklerindeki buz grisi; güzel sözlerdeki düğmesine basılmış teyp havası hemen dikkat çekiyor!
Yukarıda anlattığım genç kadının da sevgilisiyle arası iyi; ama sadece sevgilisi olarak... Buraya dikkat!
Yoksa sokaktaki biri olarak artık ondan hoşlanmıyor ve bu gerçekle yüzleşmekte zorlanıyor!
(Evlilikleri katmayın bu konuya! Evlilik hoşlanmadan sevebilme; sevmeden hoşlanabilme "sanatı"nın uyumlu biçimde sahneye konduğu tek mekândır. Israrla kendisini aşk sanan modern ilişki, bu uyumu yitirmiştir!)
Neden daha çok kadınlarda rastlanıyor bu duygu ve kafa karışıklığına diye sorabilirsiniz? Neden erkeklerde çoğu kez aynı çelişkiye pek rastlanmıyor?
Bunları sorabilirsiniz içinizden. (Ne alemi vardı aşkın meşkin şiiri üzerine yazmak varken bu kadar yırtıcı alanlara el atmanın? Değil mi?)
Erkekler "Allah'ın emri" gibi hoşlanıyorlar kadınlardan! Onlar için önce hoşlanmak geliyor çoğu kez, sonra sevmek!
Fakat kadınlar öyle mi? Bazen kadınlar sevginin kanatlarını kuşanıp uçmaya başladıktan sonra adamların huyunu suyunu unutuveriyorlar...
Bir de, son sözü var genç kadının, önemli! "Onu tanıdığımda kötü günlerimdeydim, varlığı bana çok iyi geldi!"
Ah, şu borç duygusu! Ah, aşkların çekirdeğine zorla nüfuz eden eziklikler, kimlik bunalımları, vefalar, alacaklar, borçlar! Ah!..