İş dünyasının kılavuzu Üzeyir Garih'in ardından
İçimde öyle bir sıkıntı vardı ki, dün gazeteye geldiğimde bir an önce yazımı tamamlayıp, işimi bitirip kendimi sokağa atmak istiyordum. Kendime göre bu sıkıntının sebeplerini de içimden sıralamaya çalışıyordum.
Derken telefonum çaldı. Arayan arkadaşım "Üzeyir Garih öldürülmüş. Doğru mu" diye soruyordu. Hani inanmak istemezsiniz ya. "Böyle bir şey olsaydı, duyulurdu. Yok yok" deyiverdim. Oysa telefonu kapatmamdan 30 saniye bile geçmedi ki haber gazetede dalga dalga yayıldı.
Sürekli iş dünyasına, işadamlarına yönelik yazılar yazan bir gazeteci olduğumdan belki, Garih'i sayısız defalar toplantılarda dinlemiş, bire bir görüşmeler yapmış, ayaküstü sohbetlerde bulunmuştum. İçimden keşke hiç tanımıyor olsaydım diye geçiriverdim. Keşke onun ne kadar değerli bir işadamı olduğuna, Türkiye için yapmaya çalıştıklarına tanık olmamış, 5'incisini geçen yıl imzalayarak gönderdiği Deneyimlerim'i okumamış olsaydım diye düşündüm. O zaman daha mı az üzülürdüm acaba?
Hep moral verdi
Üzeyir Garih'le son sohbetimizi bir ay kadar önce Çırağan Sarayı'nın bahçesinde yapmıştım. La Scala Filarmoni Orkestrası, dünyaca ünlü şefi Riccardo Muti yönetiminde muhteşem bir konser vermişti. Konser çıkışı Pirelli'nin daveti üzerine iş dünyası Çırağan Sarayı'nda buluşmuştu. Henüz yemeklere geçmeden önce, Üzeyir Garih'le ayaküstü Türkiye'nin sorunlarını konuşmaya başlamıştım. Hiç unutmuyorum, bir ara Garih'e, "Ben bugünlerde umudumu yitiriyorum. Artık iyimser olamıyorum. Sanki kriz bitmeyecekmiş gibi geliyor" deyince, Üzeyir Garih, "Siz gençler, geleceğe daha ümitle bakın. Herşey kötü ama düzelecek" diyerek bana moral vermeye çalışmış ve sonra da "Bence bugünlerde hükümetin rahmetli Özal'ın yaptığı gibi eline kalemi almasa da programı alıp, 100 günde neler yapıldığını halka anlatması gerekir. Halk programın arkasında hükümeti görmeli, güven duymalı" demişti. Tıpkı, Özal'ın TRT'ye çıkıp İcraatın İçinden adlı programda anlattığı gibi.
İş dünyasından bir yıldız kaydı dün. Mütevazı hayatıyla, çalışkanlığıyla, etik değerlere bağlılığıyla genç işadamlarına, biz genç gazetecilere her zaman örnek olan işadamını kaybettik.
İtiraf etmeliyim ki, İstanbul Sanayi Odası'nın her ay sonunda Odakule'de yaptığı toplantılarda dikkatle dinlediğim işadamı da Üzeyir Garih'ti. Kendini eleştirmekten asla çekinmeyen, sorunları olabilecek en kibar üslubla ortaya koyma becerisini gösteren Garih, son zamanlarda Meclis'in nasıl daha yararlı olabileceğine kafa yoruyordu. Meclis'e gelmiş olmak için gelmiyordu. Elinde kağıt kalem sürekli notlar alıyordu. Toplantı notları her ay sonunda üyelere basılarak gönderiliyordu. Mesela son toplantıların birinde, "Yazık oluyor. Bunların hepsi kimbilir okunmuyordur bile. En iyisi bunları elektronik postayla üyelere göndermek. Böylece tasarruf etmiş oluruz" diyordu.
Trabzon hurması
Allah, ortağı, kader arkadaşı İshak Alaton'a sabır versin. Bu Alaton için katlanılır bir acı olmayacağa benziyor. Hep şaşardım. 1954 yılından bu yana hem iş arkadaşlığı hem de dostluğu birlikte bu kadar iyi bir şekilde götüren başka bir ikili var mıdır acaba? Alaton bir söyleşisinde, "İkimiz de parasızdık. 1954 yılıydı. Vefayı Han'da ufacık bir odada iki masa iki iskemlemiz vardı. Bu odadan böyle bir müessese doğdu" demiş ve devam etmiş. "Sıfırdan başlayan bir insanın kullanabileceği üç kredi vardı. Birincisi, kendi parasal imkanı. Bu bizde yoktu. İkincisi bankaların açabileceği kredi. O da bizde sıfırdı. Çünkü karşılığında teminatımız yoktu. Diğeri kendi şahsiyetiyle ortaya koyduğu bir dürüstlük mesajı ki, işte biz bunu kullandık." Alaton, bir de bu kadar sorunsuz götürdükleri ilişkilerine ilişkin bir sırrını açık etmişti. Garih ve Alaton, 1954 yılında işe koyulduklarında bekarlarmış, sonra ikisi de evlenmiş. Ancak dikkat ettikleri çok önemli bir nokta varmış. Aile dostluklarında bir mesafe korumaya çalışarak, eşlerinin yakın iki arkadaş olmasına asla izin vermemişler. Alaton, "Bu bizim en büyük avantajımız oldu. Böylece bir gün mutlaka işimize yansıyabilecek olan günlük çekememezliklerden çok uzak kaldık" demiş.
Üzeyir Garih uzaktan çok sert bir adam görünürdü. Ancak konuşmaya başlayınca hiç de öyle olmadığı anlaşılırdı. Daha önce yayınlanmış bir söyleşisinde, Alaton'un çok ilginç bir benzetmesiyle bu yazı bitsin:
"Garih, içi olmamış bir Trabzon hurması. Bense daha yumuşak, daha sevecen bir adamımdır dış görünüşte. Buna güvenip yanıma gelenler karşılarında demir bir Çorum leblebisi bulurlar. Sürpriz durumlardır bunlar muhatabımız için. Sonuç hep bizim lehimizedir, çünkü biz dengeyi gerçekten tutturmuş bir ikiliyiz."
|