Deprem ve rant
Deprem konusunda bilinçsiz bir toplum olduğumuzu artık hiç kimse söyleyemez.
17 Ağustos'ta o kadar çok korktuk; aradan geçen iki yılda öyle yoğun bir bilgi bombardımanına tabi tutulduk; anlatılanları öylesine can kulağıyla dinledik ki, artık hepimiz fayların yerlerini elimizle koymuş gibi biliyoruz. Hani biraz daha çalışsak, İstanbul'un zemin haritasını parsel parsel çıkartacağız.
Artık yeni ev alırken karosuna, küvetine, süsüne püsüne değil; zeminine, betonarme kalitesine bakıyor; gözümüz yaşam üçgenlerimizde, çantalarımız hazır, düdüklerimiz başucumuzda bekliyoruz.
Birçok mahallede kurulan deprem komiteleri; bu komitelerin, eğittiği kurtarma ekipleri, hazır bekleyen beton delicileri, jeneratörleri, hattâ kimi komitelerin eğitimli köpekleri bile var.
Ama dikkat ederseniz, iki yıldır alınan bütün bu önlemler, asıl büyük soruna hiç dokunmadan geçiyor.
Asıl büyük sorun, halen içinde oturulan on binlerce çürük yapı.
Yetkililer, İstanbul'daki çürük yapıların minimum düzeyde takviyesi için gereken paranın 5 milyar dolar olduğunu ve bu para harcanırsa, yaklaşık 20 bin hayatın kurtulabileceğini söylüyor.
Ama böyle bir para, ne o çürük evlerin sahiplerinde var; ne de devlette...
Yani artık, eksik olan bilinç değil, para...
Peki bu durumda ne yapılabilir? Bu çürük yapı stoku nasıl yenilenebilir?
Rantın gücüyle!
Evet, bence İstanbul'u kurtaracak olan şey, kimilerinin baş düşman ilan ettiği ranttır.
Eski çürük binaların yerine depreme dayanıklı yeni binalar dikilmesi kârlı hale getirilebilirse, ekonominin kuralları kendiliğinden işlemeye başlayacak ve yenilenme kendiliğinden bir süreç olarak yaşanacaktır.
Üç katlı eski bir binayı satın alıp onu yıkıp yerine yine üç katlı hem de sağlam bir bina dikmek kimseye para kazandırmaz. O yüzden de hiçbir müteahhit böyle bir işe soyunmaz. Ama siz o binanın bulunduğu arsanın imar durumunu değiştirir ve diyelim altı kata çıkarırsanız, birdenbire rant beklentisini harekete geçirirsiniz. Ve kısa zamanda, o arsada, en son deprem yönetmeliğine uygun, sapasağlam altı katlı bir binanın yükseldiğini görürsünüz.
Kenti kent yapan, onu ayakta tutan, imar eden, yenileyen, besleyen, bütün dinamiklerin kaynağı olan o büyük güç; kent arazisi rantı harekete geçmiştir çünkü.
Bu arada birileri para kazanmış, "köşeyi dönmüştür" elbette. Ama bu sayede birileri de hayatını "kazanmışsa", kimin umurunda?
***
İstanbul'un beklenen depreme hazırlanması için, yıkılmayı bekleyen her binanın, ekonomik ömrünü tez zamanda tamamlamasını sağlamaktan başka çare yok. Çünkü onun fiziki ömrünü tamamlamasını bekleyecek vaktimiz yok.
Sınırlı bir arazi üzerinde daha yüksek rantlar yaratmanın tek yolu, onu daha yüksek yoğunlukta kullanmak, daha derin altyapılarla donatılmış, daha yüksek yapılar inşa etmektir. Ancak bu ölçüde yüksek bir rant depremin yokedici etkisiyle başedebilir.
Ama bunu yapabilmek için iki takıntımızdan kurtulmamız gerekiyor: Rant düşmanlığı ve yükseklik fobisi...
Her gördüğü yeri imara kapatmayı, imara açık yerlere sınır üstüne sınır koymayı "çağdaşlık" sananların anlaması zor olsa da, İstanbul için bundan başka çözüm görünmüyor.
|