Bir fikir, bir insan.. On dönüm bostan..
Yazlarını yaylada, marul tarlasında, bostanda geçirme alışkanlığına sahip ahalimizin kanına "plaj virüsü" sokanlar Allahından bulsun.. Nice koç gibi emeklinin başını dolar yemedi.. Bu deniz kenarında mülk edinme sevdası yedi..
Ege sahillerinde o ilçeden bu ilçeye sürtüp dururken Türkiye'yi ekonomik krizden kimin çıkaracağını buldum.. Şimdi bana "Kimmiş bu zat? Söyle de kurtulalım.." derseniz, cümleye;
- "Bilmem hangi nüfusa kayıtlı, falancadan olma, filancadan doğma.." diye başlayamam..
Çünkü bu potansiyel kurtarıcının adını henüz ben de bilmiyorum ancak varlığından haberdarım..
***
Bir kere adam yaratıcı.. İş yapma potansiyeline sahip.. Vizyon sahibi.. Organize etme yeteneği var.. İnsanları biraraya getirip, ortak bir hedefe yönlendirebiliyor.. Hepsinden önemlisi mucizelere inandırıyor..
Muhtemelen yakışıklı, çapkın, hafif süvari..
Son tahminimi de söyleyeyim.. Mutlaka dışarıda okumuş veya yetişmiş biri.. Bunu nereden çıkardın, diyecek olursanız mantığı var..
Belli ki uzun yıllar sonra memlekete tatil neyim yapmak için geldi.. Çarşıda, pazarda, lokantada, maç kuyruğunda ahaliden karşılaştığı insanların suratlarını dikkatle inceledi..
- "Tüüüüh! Ben bunu daha evvel neden düşünemedim!" diye elini dizine vurdu..
"Halaskâr girişimci"
Bizim pederin yazlığı (Ki hayatta benden sonra yaptığı en başarılı iştir..) Şakran'dadır.. Yani Çandarlı koyunda.. Bu Çandarlı koyu dedikleri yer Aliağa'nın üzerine, Dikili'nin altına denk gelir.. Yarımay şeklinde bir çanaktır..
Lakin denizi belalıdır.. Piri Reis'in notlarında dahi "Aman Çandarlı koyuna dikkat.. Deryası adamın başını yer.." diye şerh vardır..
Rüzgar bir denizden, bir karadan psikopatça eser.. Cümle mahlukat bu rüzgara göre evrim geçirmiştir..
Temsil, bu körfezin çevresindeki sivrisineklerin bazısı serçe kuşu büyüklüğünde olur ki adağınız yerine geldiğinde horoz niyetine kesseniz evliyanın gücüne gitmez..
Denize bakan yamaçlarda bol bol satılık arazi vardır, hepsi de kooperatif heveslisi yazlıkçıları bekler durur..
***
Bizim "Halaskar girişimci" önce bu tür arazilerden birini gözüne kestirmiş.. Ne var ki öyle hemen denizin yakınında bir yer seçmemiş.. Çünkü nereden baksanız oraların arsa bedeli daha pahalı..
Denize birkaç kilometre uzakta bir dağın yamacını beğenmiş..
Arazi lebiderya ama niyet ettiğinde pat diye denize inemiyorsun.. Çünkü sahile bakan yamacı Allahüekber dağları kadar dik ve keskin.. İlle de tuzlu suyla çimmek istersen dağın arkasındaki yolu tutacaksın..
O zaman da denize "rahvan yürüyüşle" bir saatte ancak gidiyorsun..
Bunlar, ahalimiz hakkında yeterince fikir sahibi olan "Halaskar girişimciyi" yıldırmamış.. Bu araziye yazlık villalar yapıp "topraktan satmayı" planlamış..
Jamaika denizinden bir fotoğraf tedariklenmiş.. Aynı coğrafyadan (Bahama da olabilir..) bir de tropikal bitki örtüsü ile kaplı bir arazinin fotoğrafını bulup ilan yaptırmış..
Artık altına ne yazdıysa? "Yeryüzü cennetinde lebiderya villalar.." mı dedi.. Yoksa "Rio sahillerini ayağınıza getiriyoruz.." diye mi yazdı bilemem.. Bildiğim ilanı görenin satış bürosuna üşüştüğü..
Tipler standart..
Güzel Allahım.. Bazı tipleri standart yaratıyor da ademoğlunun çeşnisi fazla durduğundan biz farkedemiyoruz..
Kimi emekli albay, kimi lise hocası, kimi birinci dereceden emekli bürokrat, kimi yatırım heveslisi profesyonel futbolcu..
Sanki İsrafil gibi elinde surla gezinen bir melek var, sura üflemesiyle bunların hepsi "hayali cennetin satış ofisine.." bir anda üşüşmüşler..
Sadece ozalit kağıdı üzerinde hayali projesi görülen villalar kapış kapış gidivermiş..
Kimi peşinatı yüksek tutup fiyat kırdırdığına seviniyor; kimi taksiti uzatıp kesesini zorlamadığına seviniyor.. Herkes bir dalga tutturmuş işte..
Bizim ahalinin huyudur.. Sazanlık bir iş çıktığında sadece kendi başını yakmaz, eşinin dostunun başını da belaya sokar.. Kaynanasını, eniştesini, ortağını, komşusunu da getirir ki "sazanlığın bu kertesine" sosyoloji bilimi henüz bir tarif bulamamıştır..
Ama geyik muhabbetinde bu durumlar "Kerizler çiçek açtı.." diye dillendirilir..
Bu hikayenin başlangıcı onsekiz yıl evveline gider..
Yani sözünü ettiğim hayali yazlık beldesinin bu yaz "Onsekizinci zafer yılı" idrak edildi.. Daha ortada bir temel yok.. Bırakın temeli bir çivi çakılmamış..
Buna rağmen satılan araziden vazgeçen yok.. Tam tersine her yaz arazinin durumunu görmeye gelen mal sahiplerinin yarattığı bir ziyaret akımı var.. Bir nevii "Yakında biter inşallah!" turizmi türemiş..
***
Yazlığın yerini bulamayanlar, mutlaka arazi keşfinden dönen bir potansiyel site komşusuna o yörede rastlayıp adres soruyor..
Zaten erkekler birbirlerini giydikleri şortlardan, ayaklarındaki terlikten, bir de boş bakışlardan hemen tanıyor.. Hale adres tarifi onları tam olarak ele veriyor..
Yolun solunu gösterecekse, on metre sağındaki kavşağı gösterip "Buradan şöyleee dönüüün.." deyip bir su balesi hareketi çekmeden adres veremiyorlar..
Adresi bulanlar ise her yıl olduğu gibi dik yamaçtan sahile bakıp "Deniz burnumuzun dibinde canııım" çekiyorlar..
Kimi "Deniz yarım dakika uzaklıkta.." diyor.. Kimi "Yok yok! Bir dakika çeker.." tahminini yapıyor ama hiçbiri cümlesini "Ancak helikopterle inersek.." diye tamamlamıyor..
Yıllık arazi ziyaretinden dönenlerin mutlaka kullandığı başka bir cümle de şöyle:
- "Burayı satmamak lazım, ileride çok değerlenecek.."
Her yaz Çandarlı yöresine gittiğimde bu hayali yazlık sitenin hikayesini baştan dinleyip, projenin yaratıcısına bir kez daha hayran oluyorum.. Bu adam kimse mutlaka bulmak lazım..
Kıssadan Hisse: "Benim yurtta bağım var, yaslandığım dağım var.." lafı yazlıkçılara uymaz..
|