kapat
26.08.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

www.limasollu.com
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

Evlilik.. Aşk.. Sevgi.. Ve..

Bu defa mektup, tartışmanın açılmasına sebeb olan cümleyi yazandan geldi.. Paris'ten, Tülay German'dan..

Hani, gencecik liseli kızken kendisine evlenme teklif eden Mario'ya "Seni, seninle evlenmeyecek kadar çok seviyorum" diyen Tülay German'dan..

Tek sözcüğüne dokunmaya kıyamadım..

***
Sevgili Hıncal,

Evlilik konusunu "Daha çok konuşmamız gerek" diyorsun. İzin verirsen konuşmaya ben de buralardan katılabilir miyim?

Ben şahsen yaşamım boyunca çevremde yalnız ve yalnız, mutsuz evlilikler gördüm. Belki istisnalar vardır. Ben görmedim.

Anneannem ve dedemin kuşağında kocalarına Ahmet Bey, Şakir Bey, Rıfat Bey diye hitabeden, "Efendi-koca"larının sözünden çıkmayan, sahte saygılı ve sevgisiz "Cariye- zevce"ler gördüm.

Annemin ve babamın kuşağında ise: Evde sıkılan, devamlı gözü dışarda olup daldan dala konan kocalar, kurulu düzenleri bozulmasın diye kocalarının maceralarını görmezlikten gelmeyi seçmelerine karşın, "Sen benim hayatımı mahvettin" diyerek erkeklere hayatı zehir eden zevceler gördüm.

Aynı oyun benim kuşağımdaki karı- kocalar arasında da sürdü.

Bence erkek olsun, kadın olsun, herhangi bir insan, "Tapu"sunu başka bir insanın eline verdiğinde felaket başlıyor. Kadın erkeğin, erkek kadının evi, koltuğu, arabası gibi malı oluyor.

Derken çocuklar dünyaya geliyor. Kadınlar aşırı bir biçimde çocukların üstüne düşüyor, erkekler için de kadınlar, çocuklarının anası olarak saygın bir yer alıyor, o kadar. Çok kısa süren sevgililik döneminin ateşi çoktan sönmüş, külleri kalmış. Artık iki sevgili değil de bir çeşit iki "akraba" aynı evde. Ve evlilik kör topal yürüyor.

Çoğu erkek doğal olarak yeni heyecanlar arıyor, ĞOlsa olsa adı "Çapkın"a çıkar- kadınlar da kadınlıklarını, düşlerini gömüp "Ana" ve "Akraba" olarak yaşamlarını sürdürüyorlar.

Bu arada çapkınlar da tam rahat değil! Bir süre sonra yeni sevgili: "Karından ayrıl, benimle evlen," demeye başlıyor. Boşanırsak çocuklar perişan olur deniliyor. Bu "hipokrit" ortamda çocuklar zaten perişan, kimse farkında değil! Sonra... Mahkemeler, avukatlar, şahitler, o mal senin bu mal benim kavgaları... Bir de boşanmış kadın, diğer evli kadınlar tarafından kocaları için "Sakıncalı" kabul edilip, yalnızlığa mahkum olma tehlikesi ile karşı karşıya.

Evliliğin aşkla, coşkuyla uyuşmadığını; beraberlik içinde yalnızlık, sıkıntı, bıkkınlık getiren yasaklar, yalanlarla örülmüş bir kurum olduğunu çok genç yaşta gördüm ve anladım.

Çok genç ve de güzel kızlar için evlilik, zengin bir koca bulup, ekmek elden su gölden bir yaşam. Seyahatler, evler, arabalar, mücevherler, kürkler... Yani altın kafes.

Zengin kızı için, yakışıklı damat satın alma olanağı. Bu kez damat altın kafeste.

Nasipsizler için ise, bir çeşit boğaz tokluğuna çalışmak ve çalıştırmak. Erkeğin, yemeğini yapacak, gömleğini ütüleyecek, istediği zaman yatağını dolduracak, çocuk doğuracak, onlara bakacak birine, kızın da, kendini koruyacak bir erkeğe sahip olması. İkisi de kafeste.

Sistemin, yani evliliğin olumlu yanı: İçinde yaşanan topluma ters düşmemek, miras, bir de geri toplumlarda çocuklara okulda, mahallede "Gayrimeşru" hatta "Piç" (!) denilmesinin önlenmesi.

Yüzyıllardır "Aşk izdivacı" masalı ile uyutulmuşuz. Ben uyanıp, kurulu bu düzene karşı koymamı ise çok ağır ödedim diyebilirim.

Ailemle aram açıldı, mirastan oldum, evli olmadığım için yıllarca evli olanların iki misli vergi verdim. 30 yıllık yaşam yoldaşım hastanelere kaldırıldığında aileden değilim diye doktorlar yanına sokmak istemediler, öldüğünde kontrat erkeğin adına olduğu için kirasını verdiğim evden çıkarılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldım vb. vb. vb.

Tüm bunlara karşılık, Mario'dan ailemin büyük baskısıyla zorla koparılmamdan yıllar sonra, 27 yaşındayken ikinci kez: "Seni seninle evlenmeyecek kadar çok seviyorum," dediğim sevgilimle 30 yıl süren yalansız dolansız, özgür, gerçek bir aşk yaşadım.

Hep çalıştım. Ekonomik bakımdan da hep özgür oldum.

Sevgimizin bitmeye değil de, azalmaya yüz tuttuğu an, valizimi kaptığım gibi gideceğimi daha ilk günden belirtmiştim ve 30 yıl sonra hala "Minik kağıtlarda sevgi notları" buluyorduk ve birbirimize doyamamıştık.

İşte böyle Sevgili Hıncal Uluç... Diyeceğim, keşke o parmağını sıkar gibi duran yüzüğü takmasaydın... Ama dört yıl sürmüş olsa bile, ne güzel anılar anlattıkların.

Ne kadar keyifle okudum bilemezsin.

Dostluk dolu sevgilerimi yolluyorum sana.

Hakan&Utku'dan Tatil Keyfi

Eylemlerden eylem beğen!
Başbakanlık binasının önünden eylem üstüne eylem haberleri geliyor. Başbakanın ayaklarına yazarkasa atanlar, tankerin üstüne çıkanlar, kendini zincirlerle demirlere bağlayanlar gırla gidiyor. "Ben de yapıcam ama aklıma bir şey gelmiyor. Ne eylem yapayım?" diyorsanız buyurun burdan yapın.

* Nereden bulursanız bulun Başbakan'ın önüne bu defa da "Şairkasa" atın.

* Bir voodoo büyücüsüne koalisyonu oluşturan 3 liderin bez bebeğini hazırlattırın. İlk Bakanlar kurulu çıkışında 3 bebeğe de aynı anda iğne batırın.

* Meclis'in önüne bir vinç getirin. Tepesine çıkıp ayağınıza ip bağlayın ve bungee jumping yapın. Tabii yerden geriye her havalanışınızda yerden bir bakan kapmaya özen gösterin. Tek başına yapmak isteyen bakan çıkarsa dikkat edin, ip vinçten uzak olsun.

* Kafayı bitkilere Türk isimler koymaya takan Tarım Bakanını protesto etmek için evinin önünden seyyar manav olarak 15 dakikada bir geçin. Tabii "Domates, biber, patlıcan" diye değil de Latince isimleriyle, yani "Lotiris mutalusum var... Hokilüs Banaranum geldi hanııım" diye bağırın.

* Bülent Bey tam Oran Sitesindeki evinden çıkarken evin önünde güvercin etinden bedava döner ekmek dağıtın.

* Başbakanın kafasına Hüsamettin Özkan'ı atın.

* Şöyle bir iki üç bin kişilik çoluk çocuk toplanıp Devlet Bahçeli'nin önünü kesin. "Biz Ortaasya'ya geri dönüyoruz. Elimiz armut topladığı içinde bir daha ülkücü selamı yapmıyoruz" deyin.

* Ankara'nın çeşitli yerlerine sosyal patlamaya hazır saat ayarlı vatandaşlar konduğunu bir telefonla Başbakan'a bildirin. Bomba İmha Ekipleri yanınıza geldiğinde patlayıp ağzınıza geleni söylemeye başlayın.

* Bülent beyin şiirlerine arabesk besteler hazırlattırıp Başbakanlık binasının önünde megafonla okuyun.

* Ata Demirer'le anlaşıp Başbakan'ın Oran'daki evinin önünde Deniz Baykal taklidi yaptırın. Baykal'ın "Ben senin emrine girmeye hazırım. Kulun olayım. En büyük demokratik sol başka büyük yok" şeklinde bağırdığını duyup bir koşu cama çıkan Bülent Bey'in Ata'yı görünce yüzünün alacağı şekli doya doya seyredin.

* Rahşan Hanım'ın kedili bahçesine bir Pittbull bırakın..

* Çetin Alp'le anlaşıp Başbakanlık binasının önünde sürekli "İştee operaaaaa... Heyecaaaaan fırtınasııı" şarkısını söylettirin.

* Aslında en güzel eylemi Baba yaptı bile. Yeni bir parti kuracağını açıkladı. Hani protesto için, eylem olsun diye şakacıktan. Eylemdi değil mi? Baba ciddi değildi değil mi? Eylem olduğunu söyleyin n'olur? Susmasanıza yaa!!!

hakanutku@hotmail.com

Yırtık Krampon!..
Bizi birbirimize düşman eden, yeni öfke kaynağımız sporun, yüzünüzü güldürmesini istiyorsanız, bu ismi aklınızda tutun ve ilk çarşıya çıktığınızda, gazete büfesinden, bu türünde ilk dergiyi isteyin..

Yırtık Krampon benim bildiğim kadarı ile Türk basın tarihinin ilk ve tek spor mizah dergisi..

Müthiş mizah ustası Oğuz Aral'ın danışmanlığında, eski Gırgırcılardan bir gurup Süleyman Yıldız liderliğinde bir araya gelmişler, bu dergiyi çıkarmışlar.. Orta sayfadaki ciddi Mehmet Ağar söyleşisi, ustaca nasıl bir mizah yapıtı haline gelmiş okumanız gerek.. Güldürdüğü kadar düşündüren karikatürler, şakalar, yazılar, fotoğraflar.. Her satırını okudum. Her çizgisine baktım.. Nasıl, ama nasıl keyifli..

Bir alıntı yapalım "Herşey, bir şey gibidir" başlıklı yazıdan..

"Fenerbahçe, kokoreç gibidir. Seven delicesine sever, sevmeyen nefret eder, adını duyunca bile yüzünü buruşturur."

"Galatasaray, Big Mac gibidir. Büyüktür, dünyanın her yerinde tanınır, sevilir. Dünya standartlarındaymış gibi gözükür ama, son zamanlarda bildiğimiz köftenin sosa bulanmışıdır."

"Beşiktaş, ayran gibidir. Fazla havalı değildir, ama basit ve az malzeme ile kısa zamanda yapılacak en güzel şeydir."

"Trabzon kutu kola gibidir. İlk başta her zaman kapalı kutudur. Sonra kutu açıldığında başta iyidir, hoştur, ama zaman geçtikçe tadı kaçar."ail.com

Pazar Neşesi
Bu Pazar neşemiz, Ahmet Taner Kışlalı'dan.. Yok canım, mezarından latife yollamadı bana..

Yıllar önce, Paris'te doktora yaparken, bana yazdığı bir mektupta nakletmişti, bu minik Fransız şakasını.. Tülay German'ın mektubunu okurken birden hatırladım.. Size de nakletmek istedim..

Nur içinde yat, benim Sevgili Ahmet kardeşim..

Efendim Fransızlar, evliliği, çift at koşulu yaylı arabaya benzetirlermiş..

Başlangıçta, yol düz, atlar genç olduğu için, araba büyük bir hızla yol alırmış....

Sonra yokuş başlarmış.. Bu arada atlar da yaşlanır, arabayı çekemez hale gelirlermiş.. O zaman arabaya iki genç at daha eklenir, araba yokuşun tepesine kadar ancak böyle dört atla tırmanabilirmiş..

Tepeye vardıklarında ilk iki at daha da yaşlanmış olurlarmış, ama, inişe geçildiğinden araba kendi ağırlığıyla bile ilerlermiş zaten, yokuş aşağı.. O zaman, sonradan eklenen iki ata ihtiyaç kalmaz, bunlar geldikleri gibi ortadan kaybolur, yaylı araba, yolun sonuna kadar ilk iki atı ile gidermiş, artık..

EĞER...
..dünyanın en kötü filmini seçmeniz istenseydi, hangisini söylerdiniz?.

..tarihte bir tek hastalığı tedavi gücünüz olsa, neyi seçerdiniz?.

..bir tek kişiyi mahkemeye vermeniz gerekse kimi, ne gerekçe ile dava ederdiniz?

BİZİM DUVAR
Muhtarların partisi iktidar olursa herkese bedava bir ikametgah senedi, bir nüfus sureti..

Hakan&Utku

www.superbahis.com


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır