kapat
19.08.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

www.limasollu.com
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 

Türkiye'nin asıl problemi: Vasatizm


Mithat Melen ve Beysa Furman işsizliğin sebebinin vasatizm olduğu noktasında anlaştılar: 'Yöneticilerin çoğu vasat. Onlar vasat olunca yanında güçlü eleman barındırmazlar. Vasat elemanı hem almak hem de atmak kolaydır'
* Krizle birlikte en çok 'beyaz yakalılar' işsiz kaldı...

Beyza Furman: 92'den bu yana dünyada beyaz yakalıların işsizliği artıyor. ABD, Kanada, Avusturya, Almanya hatta Japonya'da bile bu geçerli. Tabii Türkiye buna ek olarak bir de kriz yaşadı.

Mithat Melen: Türkiye'nin dünyayla kıyaslanabileceğini sanmıyorum. İş yaratma maliyetimiz çok yüksek, yatırım çok düşük. İş yaratmaya yönelik yapılanma da yok. 10 senedir hüküm süren rant ekonomisi insanlara çalışmamayı, üretmemeyi öğretti. İş gücünün ancak yarısını istihdam edebiliyoruz. İş piyasasında eğitim ortalamasının yüzde 70'ini ilkokul mezunları oluşturuyor. Dünyadaki işsizlik verimliliğe paralel oluştu.

B.F: Eğitim eksikliğine katılıyorum ama 'dünyada neler oluyor'a da bakmak lazım. Kriz beyaz yakalıların işsizliğini sadece hızlandırdı. Problem içten içe vardı. Çünkü bilgisayar ve teknolojinin hızlı gelişimi işgücünü değiştirdi. Önce ofis çalışanlarını azalttı; pazarlama, insan kaynakları, muhasebe işleri şahıslar yerine bilgisayarlar, yazılımlar ve programlara devredildi. Şimdi yöneticiler azalıyor. Yani işgücünün ve işin tanımı değişti. Tüm bunlar da farklı bir eğitimi gerektirir.

BEYİNSİZ ÇOK
* İşsiz kalanlar için "Yazık bu beyinlere" deniyor. Bahsedildiği kadar beyin var mı?

M.M: Bana kalırsa beyinsiz çok. Türkiye ihtiyaca göre insan kaynağı yetiştirmiyor. Eğitim ve işgücünün planlanması lazım, ama nerdee... Mesela, 2020 yılına kadar ekonomiste ihtiyacımız var mı? Bana kalırsa yok! Ortada bir dolu ekonomist var. Bir banka bir sabah 100 bin adamı istihdam ediyor, ertesi gün hepsi kapının önünde. Sonra da "beyinler kaçtı" deniyor. Bu ihtiyaçları DPT belirliyor ama uygulayan yok. Oysa anayasa uygulama zorunlu der. Sorun eğitim ve verim düşüklüğüdür. Böbreğinin yerini ve sayısını bilmeyen lise mezunları iş bulamaz. Ama o zaman da işe göre adam değil, adama göre iş oluyor. Devlet buna en iyi örnek. Herkes kendi adamına iş bulup duruyor. Gereksiz ve verimsiz adamların istihdam kapısı...

* Türkiye'ye özgü bir işletme yönetimi var mı?

B.F: Var. En önemlisi kısa dönem, hatta günlük düşünülüyor. Güzel de bir bahane var: Türkiye'de belirsizlik var. İyi de, belirsizlik her yerde... Ayrıca belirsizlik esnasında uzun dönemi görmenin yöntemleri, hesapları var. Tıpkı denizcilerin siste pusula kullanması gibi. Ama bunun yerine geçiştirmeyi tercih ediyoruz; tam bir plansızlık hakim. Mesela krizi atlatmak deniyor, aşmak ya da üstesinden gelmek değil. Bu durumda da sistem oluşmuyor ve iş dünyası politikada olduğu gibi kahramanlara kalıyor. Bir adam geliyor, şirketi kurtarıyor, dergilere kapak oluyor, kariyerini yapıp gidiyor. Yerine biri geçiyor şirket tekrar dibe vuruyor. Peki şirketin büyüklüğü ne anlama geliyor o zaman?

İŞTEN ZİYADE İLİŞKİ
* Bu tek adam tutkusu iş hayatını nasıl etkiliyor?

B.F: İşletmeler politik arenalara dönüyor. İnsanlar iş yapmaktan çok, ilişkiler peşinde koşuyor.

M.M: Üstelik bu lobicilik gibi bilimsel değil, "sen, ben, ahbap çavuş"...

B.F: Dedikodular, kendi adamını bulmalar... Sürekli bir sosyalleşme halindeyiz. Yönetici değişiyor, yeni gelen kendi ekibini getiriyor. Beş sene içinde yapılanların hepsi değişiyor. Bu sistemsizliktir. Kimse de ekibin vasfına bakmıyor. O yüzden herkes bir ekibin içine girmeye çalışıyor...

* Eh, burada Çetin Altan'ı ve ünlü tespiti mesleksizliği anma vakti herhalde...

M.M: Devlet daha yeni meslek standardizasyonu yapıyor. Mesleklerin tanımı yok daha! "Kadından uçak teknisyeni olur mu, olmaz mı"yı tartışıyoruz.

B.F: Sertifikasyon da yok. Herkes her mesleği yapıyor ama bunu yapması için bir yetkinlik belgesi yok.

M.M: Londra ve Paris'te en zor şey taksi şoförü olmaktır. Bunun için sadece ehliyet değil, yol imtihanından da geçmek gerekir.

B.F: Bu yavaş da olsa başladı. Ama yerleşmediği için "Her işi yaparım abi" anlayışı var. İşin kötü yanı, biri bunu söylediğinde iş hayatında iyi puan alır. "Şunu yapmam" demek haddini bilmemek olur. Başarılı olmanın kriteri, çevresi iyi olmaktır ya da çok parası olmak. Kimse birini meslek etiğine, kurallarına uyduğu, alanında fikir sahibi olduğu için başarılı bulmuyor.

M.M: Mesela, yere göğe sığdırılamayan kaliteli beyaz yakalılarımıza bir bakalım; adam otel de yönetiyor, gazete de, futbol takımı da. Üstüne bir de hocalık bile yapıyor. Dünyada böyle bir şey var mı? Sonra da mankenler gazeteci olunca şaşırılıyor! Niye? Türkiye'nin en büyük problemi bu; vasatizm. Mesela yöneticilerin çoğu vasattır. Onlar vasat olunca yanında güçlü eleman barındırmaz oluyorlar. Çünkü iyi eleman bir tehdit oluyor. Vasat elemanı hem almak hem de atmak kolaydır. Bunu aşmalıyız. Liderlik denilen şeyin, alanında uzmanlaşmak olduğunu öğrenmeliyiz, yoksa birilerinin önüne geçmek değil.

ÇALIŞMAYANIN MAAŞINA ZAM
* Piyasa rayici de yok. İki kişi aynı işi yapıyor, aynı eğitim düzeyinde ama birinin ücreti diğerinin üç katı. Mantığı ne?

M.M: Dünya Bankası Başkanı 20 bin dolar alırken genel müdürlerimiz 100 bin dolar alıyor. Bu beyin işi mi? Plansızlığın, belirsizliğin göstergesi, tabii bir de ahbap çavuşluğun.

B.F: Bunun bizde deyişi bile var; "Çalışanın işine, çalışmayanın maaşına zam" diye. En çalışkan eleman en çok çalıştırılan anlamına gelir bizde ve o yükseltilmez.

* Tarımdan hizmet sektörüne kadar gözlenen verimsizliğin nedeni ne?

B.F: Çılgınlar gibi çalışıyoruz, ama aynı işi 50 defa yaparak. Müthiş bir enerji ve zaman kaybı. Bu da altyapı eksikliğinden kaynaklanıyor. Her türlü yeniliğe hazırız; interneti hemen aldık. Ama temel yok. En önemlisi ciddi bir organizasyon sorunu var.

M.M: Bizim okulda bir faks var ama şeridi almak altı ay alıyor. Notları internete giriyoruz, bu bir yenilik ama, daha bilgisayarım yok! Bu mu kaliteli üretim?

* İşletmeler tasarruf tedbiri olarak eleman çıkarmak yerine altyapıya mı yönelmeliydi?

B.F: Dediğiniz doğru ama bu uzun vadeli ve rasyonel bir çözüm. Biz ise günlük düşünüyoruz!

M.M: Bizim üniversitede gazete, mecmua alımını durdurdular. Bunun üzerine verimliliği, bilgi çağını konuşmak anlamsızlaşıyor. Devlet tanesi 500 milyardan üç uçak aldı ama bizim gazete ve dergileri kesiyor.

EKMEĞİNİ TAŞTAN ÇIKARANLAR
* İşsizler ordusu için bir öneriniz var mı? Şu sektöre yönelsinler ya da bu alanda kendilerini yetiştirsinler diye...

B.F: Sistem oturmadığı için bunu söylemek çok zor. Bankacılık ya da tekstil bir sene lokomotif sektörken ertesi yıl dibe vuruyor. Bunu ABD ya da Japonya'da düşünemeyiz bile. Hal böyle olunca plan yapılamıyor. Eskiden insanların kariyeri bir işletme ile sınırlıydı. Yükseliyordunuz ama o şirket içinde. Artık çok kontratlı kariyerler söz konusu. Birden çok şirkete çalışılıyor. Kriz sonrasında şirketlere güven kalmadığı için birçok kişi kendini istihdam etme yöntemine başvuruyor. Kafe, büro açıyor falan. Belki bu sosyalleşme burada işe yarayabilir. Kriz bir şeyleri görmemiz ve anlamamız konusunda etkili olabilir diye umut ediyorum.

M.M: Krizin tek faydası bu. Artık üretmeyi ve bunun yollarını öğrenmek zorundayız. Bu sıkıntılar ekmeğini taştan çıkaracak bir sınıf yaratacak gibi.

buket_asci@hotmail.com

BUKET AŞÇI

www.superbahis.com

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır