|
|
|
Serseri daima kazanır
Kadının her dediğine "nasıl istersen" diyen erkek, güçlü erkek imgesi olarak ayakta duramıyor ve kaybediyor. Çantada kekliğe dönüyor. Zalim terkedişlerin erkekleri de ruh marketlerinde hasılat sayıyor
O kadar çok dostum var ki, bir şekilde kadınlar tarafından yalnız bırakılmış... Dünya iyisi, ayaklara altın halılar seren, Guy Ritchie ve Tarantino'lu yılların kaybetmiş Mecnunları olmaktan gurur duyan. Yani yaptıkları en büyük yanlış. Sadece aşk için güçsüz kalmaktan bireysel bir güç yaratmaya çalışan erkekler... Mükemmel arkadaşlar. Ama bu kadar iyilik kadınlara fazla. Nitekim fazla geliyor... Terkediliyorlar.
Sonra kendilerine, arkadaşlarına, yakın bulduklarına veya bulmadıklarına soruyorlar: "Benden iyisini mi bulacak. Daha ne yapılabilir?"
Ben de onlara bir öykü anlatıyorum. First Knight'ı bilir misiniz? Size de anlatayım:
Krallıklar, şövalyeler, atlar ve ayaklanmaya bir türlü fırsat bulamayan köylülerin ortaçağı... Kraliçe, kendisinden yirmi yaş büyük kralla birlikte uzun yıllardır mutlu ve risksiz bir evlilik sürdürmektedir. Bir gün, etrafında onlarca atlı korumayla birlikte kır gezisine çıkar. Bir baskın olur; ayaklanmacı köylüler kraliçeyi öldürmek için gruba saldırır. Bütün askerler öldürülmüş sıra tam kraliçeye gelmiştir ki, ortaya krala bağlılık yemini etmiş olan şövalye çıkar. Kraliçeyi kurtarır. Atının terkisine atar ve aralarındaki elektriklenmeyi bastırarak onu saraya teslim eder. Kral tarafından ödüllendirilir, fakat almayı istemez ve gider. Nereden geldiği, nereye gittiği bilinmez bir şövalyedir. Kadın tutulur. İlk defa bir erkek onun için dövüşmüştür. Filmin adı da buradan gelir: First Knight (İlk Şövalye).
Bir zaman sonra şövalye tekrar çıkar gelir. Yine kalp çarpmaları, yine kaybetme tedirginliği... Sona doğru kral da bu ilişkinin farkına varır ve filmin sonunda ölürken sevdiği kadını şövalyeye bırakmakta, onun da mutluluğunu göz önüne alarak bir beis görmez.
Kraliçe neden şövalyeyi tercih etmiş, neden onunla kalp atışları hızlanmış, neden onunla yakınlaştıkça yüzüne ateş basmıştır?
HEYECAN YOK
Çünkü kral yerleşik bir düzeni, tehditler altında olmayan garantili bir huzuru temsil etmektedir. Ve bu çok önemlidir. Omuza takılmış değerli bir apolettir. Para, pul, saygı, istenen her şey ama her şey tek bir emirle fazlasıyla yerine getirilmektedir. Kral onu çok sevmekte ve her istediğini yerine getirerek onu mutlu etmek için olanca gücüyle uğraşmaktadır. İşte bugünün Mecnunlarının düştüğü durum bu. Gönülleri öylesine geniş bir arazi ki üzerine krallıklar kurulacak kadar güçlü ve tutarlı. Fakat bir kadının en büyük ihtiyaçlarından birisi bu topraklarda varlığını belli edemiyor. Hatta tamamen yok: Heyecan. Yani kadının aradığı... Tekdüzeliği sarsan kama...
Kralın sundukları, bir süre sonra kadının hayatını tekdüze bir hale sokuyor, oysa bir şövalye "heyecanı" atının terkisinde bilinçsizce getiriyor. Zaten onda var. Bir yük değil.
"Ne istersen yapalım sevgilim, buraya mı gidelim nasıl istersen aşkım, sen ne dersen, sen nasıl istersen" diyen erkek, çantada keklik konumuna düşüyor. O kadar açık oynuyor ki, okunmuş bir kitaptan, şifreleri çözülmüş bir bilgisayar programından farksız hale geliyor. Bütün level'larını geçtiğiniz ve defalarca bitirdiğiniz bir bilgisayar oyununu oynamaktan zevk alır mısınız? Kadın da almıyor. Bilinçaltında, ona heyecan verecek yeni bir ruhun peşine düşüyor.
Böylece serseri kazanıyor. Çünkü erkek imgesi olarak durmayı sürdürüyor. Gerektiğinde sandalyesini tutacak kadar kibar ama gerektiğinde "bu kadar da değil, saçmalama" diyecek kadar güçlü. Ayak izlerinin arasına okyanuslar koyan zalim terkedişlerin erkekleri kazanıyor. Onların yanında duran kadınlar bir erkeğin yanında durduklarını hissediyor. Aşk bu noktada tek başına yeterli olamıyor. Kaybediyor.
İşte iki değişik erkek modeli arasındaki keskin, pasif bir savaş. Ve arada kalan taraf; kadın. İlişkilerle yorulan. Ne aradığını ansiklopedik tariflerle bilmeyen, anlatamayan, sadece bulunca içgüdüleriyle doğru erkeği anlayan.
ozgur.yici@mynet.com
ÖZGÜR YİCİ
|
|
|
|