Biliyorum... Daha başlıktan sinirlendiniz bana. "Yeter artık bunun menfiliğinden" dediniz. "Hayır ne münasebet, biz çocukların tümünü seviyoruz, patronunmuş müdürünmüş hiç farketmez, bütün çocuklar melektir!" dediniz. Hatta bir de üstüne "Senin içinde kötü kalpli bir cüce var" dediniz. Haklısınız. Ben o cücenin ta kendisiyim. Ben de isterdim pozitif şeyler yazmak. Fakat o cüce yok mu o cüce. Haftaya inşallah...
Patronun ya da müdürün çocuğunu sevmek en gelenekselinden modernine kadar her iş yerinde yapılması zorunlu hissedilen artistik hareketlerden birisidir. Hayır, diğer elemanların çocukları sevilmiyor demek istemiyorum ama kabul edersiniz ki sekreter Ayşe ile patron Ayşe'nin çocukları eşit ilgi görmez.
Bir kere karşılama töreninden başlar farklılık. Patron çocuğu her iş yerine geldiğinde ufak çaplı bir kıyamet kopar. İş yerinin genç kızları özellikle, yirmi sekiz mikroenjeksiyona rağmen bir türlü doğuramayan kadınlar gibi atlarlar çocuğun üstüne. Aman da amanlar arasında elden ele, kucaktan kucağa gezer o zavallı. Uzun bir kaçışma, sevme, itişme, öpme, tekmelenme seansından sonra çocuk haklı olarak ağlamaya, vıyaklama başlar.
Bunun üzerine "kaş yapayım derken çocuğun gözünü çıkardık" diye panikleyen elemanların en "işten kaytarmak için bahane arayanı" duruma el koyar. Sakinleşsin diye o çocuk alınır masa masa gezdirilir, yetmez başka servislere götürülür, oradan çay ocağına gidilir, tost, gofret, kola ne varsa ısmarlanır... Bazen bu gezdirme işi o kadar abartılır ki çocuk kaçırıldı sanılır. Çünkü ofis boy, eğlensin diye çocuğu en yakın lunaparka götürmeye kalkmıştır. Ofis boy patronun/müdürün çocuğunu mutlu etmeye çalışırken bir de azar işitir. Ancak bu durumda sadece patron/müdür azarlayabilir onu. Diğer elemanlar, ofis boysuzluktan çatlamalarına rağmen çocuk eğlendiriliyor diye hiç seslerini çıkartmaz. Ulvi bir görev addedilir patron çocuğu bakıcılığı.
Burada benim merak ettiğim esasında patron/müdür tarafı. Elemanları biliyoruz. Çocuk vasıtasıyla sadakat ilan ediyorlar. Peki patron/müdür bunu yiyor mu gerçekten? Hatta kim seviyor, kim sevmiyor farkında mı? Kafasında bir yerde not ediyor mu? Zam ve terfi zamanında -gerçi böyle şeyler artık kalmadı değil mi?- çocuk sevme katsayısı bir önem taşıyor mu? Olabilir tabii, bilemiyorum. Yeterince akıllıysa bunun bir çeşit yaltaklanma olduğunu bilir. Yeterince akıllı değilse bütün bu ilgiyi çocuğuna yorar, "bu kadar sevimli, akıllı, tatlı bir çocuğu kim sevmez ki zaten" der, oradaki prodüksiyonun farkına bile varmaz ve elemana yine bir şey düşmez. Bu çaba ne kadar zavallı bir şeydir o zaman...
MUTLU TÖNBEKİCİ