kapat
16.08.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

www.limasollu.com
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 

Geçmişi suya gömüldü


17 Ağustos depremiyle tüm hatıraları sulara gömüldü Cansu Ailesi'nin. Ama onlar umut dolu. O geceyi asla unutamayacaklarını bildikleri halde
Sıcak bir yaz akşamı Cansu Ailesi'nin Değirmendere Faruk Demirer Caddesi Ervatan Apartmanı'ndaki evlerinde tatlı bir telaş vardı. O akşam Gölcük Donanma Komutanlığı'nda devir teslim töreni düzenlenecek, donanma gemileri gösteri geçişi yapacaklar ve havai fişek gösterisi tüm Gölcük ve çevresine renk katacaktı. Hava oldukça bunaltıcıydı.

Cansu Ailesi'nin annesi Hale Hanım birbirinden güzel yemekler hazırlamıştı gece için. Yemekler en üst katta oturan ailenin babaannesinin yeni yapılan terasında yenecekti. Mangal yakıldı, etler pişirildi, aile yemeğe oturdu. Babaanne Nural Cansu o gece yapılan yemeğin tadına aradan iki uzun yıl geçmesine rağmen hala varamadığını söylüyordu.

Cansu Ailesi, yemeğini yedikten sonra İzmit Körfezi manzaralı terasta demlenen çaylar eşliğinde havai fişeklerin ışık oyunlarını seyrettiler.

SU ADETA KAYNIYORDU
Cansu Ailesi'nin kızları 12 yaşındaki Büşra ve 15 yaşındaki Zehra ise yemekten hemen sonra sahilde oyun oynayan arkadaşlarının yanına gittiler. Birkaç arkadaşları denize giriyordu ve denize her atlayan "yandım, su çok sıcak" diye bağırarak hemen sudan çıkıyordu. "Arkadaşlarımızla o akşam gezdik, bazılarımız denize girmek istedik ama suyun sıcaklığından dolayı bundan vazgeçtik; sahilde dolaştık, eğlendik, oyunlar oynadık" diyor küçük Zehra; gözleri doluyor o geceyi anlatmaya başladığı zaman.

BALKONDAN TEKNE ALDI
Sami Cansu 37 yaşında, Değirmendere'de beyaz eşya ticareti yapıyor. Bosch'un ana bayisi, ekonomik durumu bunca kaybettiklerinden sonra bile iyi, deprem sonrası yardım almamış. Kendisi ve ailesi depremzedelere ve diğer illerden gelen gönüllülere yardım etmişler, kalacak yer sağlamışlar.

"Bir tutkudur Değirmendere" diye başlıyor sözlerine Sami Cansu. Molozların kapladığı sahil şeridinde konuşuyoruz kendisiyle. "Bu durduğumuz yerde bizim Ervatan Apartmanı yükseliyordu" diyor ama ortada bırakın apartmanı, taş üstünde taş yok. "Deprem başladığında fırtınada batmak üzere olan bir geminin içinde sandım kendimi. Uyandığımda ne yapacağımı şaşırmıştım. Önce çocukların olduğu odaya doğru yöneldim, eşim benden önce uyanmış ve çocuklarımızı kucaklamış kapıya doğru gidiyordu, ama kapı ortada yoktu" diye anlatıyor dehşet gecesini.

Aile apartmanlarından dışarı çıktıkları zaman bir anda ne kadar büyük bir felaketin ortasında kaldıklarını anlamış Cansu Ailesi. Beşinci katta yaşayan babaanne Nural Hanım ikinci kata kadar inebilmiş. Sonra da balkona yanaşan bir tekneyle dışarı çıkartılmış.

AYAĞINI SALLAMA KIZIM
Babası o geceyi anlatırken Küçük Büşra ayağını sallamaya başlıyor, annesi Nural Hanım "sallanma kızım" diyor. 45 saniye süren yıkılış tüm psikolojilerini etkilemiş herkesin, belki de ömür boyu kalacak rahatsızlıklar, en küçük sarsıntıyı deprem diye algılama, gökyüzünde biraz fazla yıldız görünce 'Acaba deprem mi olacak' soruları ön plana çıkmaya başlamış.

Fotoğraf çekimleri için bir sandala biniyoruz, geçmişine bakar gibi denizden Değirmendere'ye hüzünlü gözlerle bakıyor Sami Bey; iki yıldır denize yaklaşmadığını söylüyor: "İlk kez sizinle beraber deniz kıyısına geliyorum, artık deniz beni korkutuyor çünkü tüm anılarımı elimden aldı. Bundan sonra deniz kıyısında, yalı olsa oturmam."

PATATES HAYAT KURTARDI
Ervatan Apartmanı sakinlerinden dayı Ali Solak, o gece gösterileri izledikten sonra uyumaya gitmiş, sahildeki gençler saat 02.00 olmasına rağmen hala gitar çalıp şarkı söylüyorlarmış, Ali Bey gençlerin gürültülerinden uyuyamıyormuş ve bu yüzden birkaç tane patates sallamış gençlere doğru: "Benim kızdığımı görünce çocuklar, Ali Amca kusura bakma dediler ve evlerinin yolunu tuttular, 1 saat sonra deprem oldu ve o gençlerin oturduğu sahil denize kaydı. Ben onlara kızmasaydım belki de şimdi yaşamıyor olacaklardı" diyor.

45 saniyede tüm anıları, yıllardan beri yaşadıkları Ervatan Apartmanı, yüzyılın felaketi Marmara depreminde yok oldu. Şimdi Cansu Ailesi eski günleri unutmadan geleceğe daha bir umutla bakıyor...

Canım Gözdem nerelerdesin?
Nilgün Karamert ve ailesi saatlerce enkaz altında kaldı, çıktıklarında kızları Gözde yoktu. Nilgün Hanım hâlâ kızını bekliyor

Nilgün Karamert on yıl önce Gölcüklü Osman'a aşık oldu ve ailenin karşı çıkmasına rağmen evlendiler. 1993 yılının 4 Ekim'inde ise kızları Gözde doğdu. Kavaklı sahilinde kiraladıkları evde huzur vardı, Gözde bebek eve neşe katmıştı, borç harç eve eşyalar alınıyor, Osman Bey Karamürsel'de dekorasyon işi ile uğraşıyordu.

MIŞIL MIŞIL UYUYORDU
O akşam Gözde babasının kucağından inmemişti. Saat 12.00 gibi yattılar ve herkes gibi saat 03.02'de korkunç bir sarsıntıyla uyandılar. "Ben saat iki gibi uyanmış su içmeye gitmiştim, bu arada kızımın odasına da baktım. Çok huzurlu uyuyordu, sıcaktan biraz terlemişti. Daha sonra yattım. Deprem olduğunda şiddetli sarsıntıdan bir an kendime gelemedim. Babasıyla beraber kızımın yattığı odaya doğru sürünerek ilerlemeye başlamıştık ki büyük bir gürültüyle ev başımıza yıkıldı."

'YAŞIYOR' MÜJDESİ
Nilgün Hanım 12 saat, eşi Osman Bey ise 14 saat sonra enkaz altından çıkartılıyorlar ve helikopterle İstanbul'a götürülüyorlardı. Bu arada aile küçük Gözde'den hiçbir haber alamıyordu. Nilgün Hanım 15 gün hastanede kalıyor, Osman Karamert ise daha ağır yaralanıyor ve 65 gün hastanede yatıyordu:

"Ben hastaneden çıktıktan sonra kayıp ilanları, afişler bastırdık, her yere astık. 4 Ekim'de Gözde'nin doğum gününde bir telefon geldi. Arayan Senay Solak isimli bir deniz teğmeniydi, Gözde'yi depremden hemen sonra bulduğunu ve askeri hastaneye götürdüğünü söylüyordu. Hemen Senay Teğmen'le buluştuk, Askeri hastaneye gittik, o akşamki nöbetçi doktoru bulduk. Doktor bize öyle bir kız hatırlamadığını, hatırlamasının da zor olacağını söyledi. Gölcük'ten sevk yapılan hastanelerin isimlerini aldık ve teker teker dolaştık ama kızımdan hiçbir iz yoktu."

OKULDA GÖRMÜŞLER
Nilgün Hanım birkaç ay boyunca kızının olabileceği hemen hemen her yeri aramış, her kapıyı çalmış. Şubat ayında eski komşusundan bir haber gelmiş. "Birgün eski komşumuz bizi aradı ve kızımız Gözde'yi Tersane İlköğretim Okulu'nun çıkışında gördüğünü söyledi. Hatta kıza "Gözde sen misin?" diye sorduğunu, Gözde'nin de "Benim Hatice Abla" dediğini söyledi. Tam bu konuşma sırasında genç bir erkeğin Gözde'nin yanına gelip onu oradan uzaklaştırdığını anlattı."

Bunun üzerine Nilgün Hanım okula gidip tüm sınıfları dolaşır ama kızını bulamaz. "Umudum hiç bitmedi" diyen Nilgün Hanım, ekliyor: "Zaten umudum biterse ölürüm."

www.sigortam.net
www.superbahis.com

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır