|
|
|
Dul erkekler ve anneleri
Etraf nasıl olduysa 40 yaş ve üstü dullarla doldu. Hepsinin anası otobüse binip oğullarının evine geldiler. Yanlarında kurutulmuş patlıcan, zeytinyağlı dolma ve erzakla. İzmir'in pirinci daha güzeldir ya İstanbul'unkinden...
Böyle feci bir durum vardır. 40 yaşındaki adamlara 70 yaşındaki anneleri bakar. Hasta veya sakat olmadığı sürece 40 yaşındaki adamın bakıma muhtaç olmadığını hiç düşünmeden, hiç akla getirmeden habire yemek pişirir, habire evlerini, kıçlarını, başlarını toplar o anaları, o 40 yaşındaki koca eşşeklerin... Boşandığı için. Kadınsız, yani hizmetçisiz kaldığı için...
Etraf nasıl olduysa birden bu 40 yaş ve üstü dullarla doldu. Boşanma ilan edilir edilmez istisnasız hepsinin anası otobüse binip oğullarının evine geldiler. Yanlarında kurutulmuş patlıcan, bir tencere zeytinyağlı biber dolması ve her tür erzakla. İzmir'in pirinci daha güzeldir ya İstanbul'unkinden...
Geliyorlar ve gitmek bilmiyorlar... Bavulları hep hazırdır ama dönüş bileti alınmaz bir türlü. İki mevsim bitmeden katiyen dönmezler evlerine. Dönseler dahi abuk subuk her şeyi bahane edip yine gelirler...
Biricik oğulları ağır bir ameliyattan çıkmış gibi gelir onlara. By-pass'lıdır o. Hayatın gerçeklerine (lavabo ovma, renkli ve beyazı ayırarak çamaşır yıkama, buzdolabından bozulmuş yiyecekleri haftada bir atma, çöpü dolup taşmadan önce dışarı çıkarma) yumuşak yumuşak alıştırmak gereklidir. Hatta alıştırmamak. Nasılsa biriyle evlenecektir ileride. Ne gerek var bu yaştan sonra öğrenmesine...
ANA YÜREĞİ!
İlk iki hafta neredeyse olaysız geçer. Annenin evi temizleyip, derleyip toparlamasından helak olma durumu karşısında hiçbir şey söylenmez. Vızıl vızıl bir "anne kendini yorma" denir ama... Bu kadarla kalır. Bir süre sonra her gün düzenli olarak sorulan "Oğlum bu akşam SANA ne yemek yapayım" sorusu fena halde çıldırtıcı olmaya başlar. Bir kere o "sana" lafı acayip bir vicdan törpüsü, hatta matkabı gibidir. "Kendime kalsa bi şeycikler yapamam, karpuz peynir... Senin için yapıyorum, sadece senin için. Senin için... Bu adanmışlığımdan dolayı duyduğum zevki benden çalacak kadar kötü değilsin değil mi?"
Aslında o kadar da kötüdür. Annesini ve daima hazır bulunan o bavulunu attığı gibi arabasına, ilk terminale götürecek kadar kötüdür. Çünkü onun canı 15 yılllık sıkıcı evliliğinden sonra darmadağın, derbeder bir hayat yaşamak istemektedir. Çamaşırdı yemekti, televizyonun üstündeki danteldi, durduk yerde anne sayesinde tanışılan komşular, komşu teyzeler, "Cemal Ağbi" demeye başlayan komşu veletleri... Hiçbiri umurunda olmadığı gibi istemediği de şeylerdir. Onun istediği tek şey orta yaş bunalımını neşeyle ve bol SEKSLE atlatmak...
EVE KIZ GETİRME
Nur yüzlü, başı bağlı anne birinci mevsimini bitirmiştir. Ana-oğul ilişkisi yeni yetme dönemi soğukluğuna girer ve adamımız eve kız getirmeye karar verir. 'Ulan eşşek kadar adamız, ev de benim, para da benim... Seks hayatıma da karışacak değil ya bu yaştan sonra', der ve hayatının hatası yapar. Anne sanki eve gelme nedenini bilmiyormuş gibi bütün kızlara gelin muamelesi yapar! Birinci dakikada babasının işini sorar, ikinci dakikada çocuk isteyip istemediğini öğrenir, üçüncü dakikada kenarı işlenmiş bir mendil hediye eder. Doğar mı lüzumsuz bir samimi aile ortamı! Oturur mu o anne gece yarılarına kadar! Mecburen kız gerisin geriye bırakılır mı evine hiç dokunulmadan! Bir şehvet gecesi daha böyle piç olmuştur...
Sonunda çok sıkı bir kavga çıkar. Takriben dördüncü ayın sonunda. Ve genellikle de aşırı derlilikten topluluktan dolayı bulunamayan bir kalem, kitap ya da CD yüzünden çıkar bu kavga. Ertesi değilse de yarı küs geçen iki gün sonra anne gitmek istediğini söyler, oğlan hiç ikiletmeden gider bilet alır, akşamına da kalbi kırık anne en yakın terminalden uğurlanır. Ve en hareketli/bereketli bara doğru neş'eyle yollanılır...
Mutlu TÖNBEKİCİ
|
|
|
|