Kalabalık içinde aşk
"Sevmedim onu, öylesine bir ilişkiydi işte!"
Bu sözleri söylerken içten... Yine de gözlerini uzaklara dikmekten kendini alamıyor genç adam.
O çayından bir yudum alırken ben acımasız dost rolünü üstleniyorum:
"Palavra... En azından beni inandıramazsın. Onu sevmiştin!"
Sürdürüyorum konuşmamı: "Leyla bir arkadaş olarak hayatına yeni girdiğinde başka kadınlarla çekilmiş, özel anlamlar taşıyan fotoğraflarını evinde ortalıktan kaldırdığını hatırlıyor musun?"
Şaşkın. Fotoğrafları ortalıktan kaldırmasıyla Leyla'nın hiçbir ilgisi olmadığını iddia ediyor. Bir yandan yavaş yavaş düşüncelere dalarken ve kendine yazdığı ilişki tarihini bir daha gözden geçirirken, bana direniyor.
"Bir başka kadını sevebilme ihtimalinin ortaya çıktığı her seferinde Leyla'yı özlediğini; ona koştuğunu da mı unuttun?"
Duruyor...
Çay bardağını avuçlarında sıkıyor.
"Belki şunu dersen, haklısın" diyor bana dönüp; "Leyla'yı ciddiye almıştım. Şimdiyse can sıkıntısıyla karışık; bazen boğucu, bazen uçucu bir anı Leyla. O kadar!"
"Tamam, fakat bugünden baktığında böyle!"
"Peki!" diyor heyecanla genç adam; "Söyle bakalım, nasıl oluyor da oluyor? Nasıl oluyor da, aşka doğru giden heyecan birdenbire yolundan sapıyor; soluyor, bu kadar çabuk sönüyor. Söyle bakalım!"
Önce... Yukarıdaki konuşmanın kahramanlarının cinsiyetlerini değiştirmenin konuşmanın içeriğini ve gidişini değiştirmeyeceğini kabul edelim. Yani isteyen genç adamı genç kadın; Leyla'yı Ahmet Mehmet olarak okuyabilir!
Sonra... Soruya gelelim: Gerçekten nasıl oluyor da oluyor? Bir ilişki erotik heyecanlar, tedirginlikler ve sevinçlerle aşka doğru yol alırken neden çarçabuk tökezliyor, nasıl karakter değiştiriyor; hatta bazen bir canavara dönüşüyor?
Yanıtı bilmiyorum.
Fakat yanıtın içinde yeşerdiği ortamı galiba biliyorum.
Yanıt nerede? Aşkın veya "aşka benzer ilişki"lerin içinde yaşadığı kalabalıkta...
İlişki denilen şey, bir adam ve bir kadından ibaret! Mi?
Öyle mi?
Siz ilk başta öyle sanın! Başta bu hayal iyi gelir ilişkilere. Ama kısa süre sonra gerçek, sıcak gibi çarpıyor insanı! Sersemletiyor...
Çünkü öteki kadınlar ve erkekler, yakın gölgeler, sessiz ve sesli tanıklar hepsi orada hazır bekliyor.
İlişkiyi insan içine çıkardığınızda başlıyor huzursuzluk. Bir bakıyorsunuz, özlem duygusundan "bir an önce kaçıp kurtulma"ya geçmişsiniz...
Bu iç burkucu bir şey; taraflardan biri için çoğu zaman öfke uyandırıcı. Ama öyle!.. Doğruya doğru!
İki kişilik "yalnızlıklara" dayanmakta sanıldığı kadar becerikli ve "doğuştan yetenekli" değil ilişkiler...
Kalabalık bastırınca gözlerdeki perdeler iniyor; gerçekler çırılçıplak görülmeye başlanıyor; bir zamanlar şefkat uyandıran çorapların koktuğu farkediliyor; daha önce yürek hoplatan özlü sözler aptalca gelmeye başlıyor...
Gerçek bir aşk, toplumsal saldırıya direnebildiği kadar direnir.
"Aşka benzeyen" ilişkiler ise bu saldırı karşısında ayakta kalamıyor...
Aslına bakarsanız ilişkiler yarasa gibidir; karanlık ister, kuytu köşeleri, nemli mağaraları gereksinir.
Oysa çevredeki kalabalığın keskin bakışları projektör gibi aydınlatıyor çoğu zaman...