Dalgalı kur rejimine geçtikten sonra dolar sadece iki kez düşüş gösterdi. Bunun dışında hep yükseldi. Düşüşlerden ilki 1.300 bine yükseldikten sonra 1.100 bine indiği Mayıs başında, ikincisi 1.600 bine çıktan sonra 1.300 bine düştüğü Temmuz ortasında yaşadı. Dün 1.400 bin lirayı gören dolar, TL'nin dalgalanmaya bırakıldığı 22 Şubat öncesine göre yüzde 104 değerlendi. Önceki haftayı 1.340 bin liradan kapatan dolar geçen hafta sonu 1.400 bine çıkarak yüzde 4.5 prim yaptı.
Temmuz ayı enflasyon rakamlarının beklendiği gibi çıktığı, bunun üzerine Merkez Bankası'nın gecelik faizleri 5 puan düşürerek girilen bir haftada, üstelik başarılı bir Hazine ihalesi yapılmasına karşılık dolar her gün istikrarlı bir şekilde yükseldi.
* Dolar niye arttı?- Gecelik faizlerin düşürülmesi dövize talep yaratan etkenlerden biri. Çünkü herkes gecelik faizlere bakarak dövizin nereye gideceğini kestirmeye çalışıyor. Enflasyonda düşüş, özellikle çekirdek enflasyonda düşüş tescil edilmeden faizde atılan bu adım dövize yönelmeyi artırdı. Bunun yanında sendikasyon ödemeleri için döviz biriktiren bankaların varlığı da kuru artıran etkenler arasında sayılabilir.
* Dalgalı kur politikası- Bizzat izlenen dalgalı kur politikası da dövizde kalmayı özendiriyor. Çünkü dalgalı kur sürekli yükselen kura dönüştü. Fiyatı artan bir malı da kimse elinden çıkarmaz. Ne zaman değer kaybedeceğine kanaat getirir veya değer kaybetmeye başlar, işte o zaman insanlar ellerindeki malı satmaya kalkar. Döviz piyasasında bu nedenle kimse satışa yanaşmıyor. Borsada sayısız defa gördük. Hisse senedi fiyatları yükselirken kimse satmıyor. Ancak düşüşe geçtiğinde satışlar geliyor.
Dövizde kurun genelde yükselmesi karşısında kimse sattığı fiyattan malını yerine koyabileceğini düşünmüyor. Bu nedenle herkes dolar stokluyor. Bu kez dolar piyasasında fiyatlar tek taraflı, alıcıların hakimiyetinde belirleniyor. Zaten yükselen fiyatlar dolar tutmayı özendiriyor. Böylece birbirini besleyen bir süreç başlıyor. Dolarda çözülmeyi başlatabilmek için, kurun artık duracağına hatta düşeceğine piyasalar ve toplum inanacak. Ancak o zaman dövizde satışa yönelir. Bu da sözle sağlanamaz.
* Hazine katkısı- Dövizde kalmayı özendiren başka bir etken, Hazine'nin dövizle borçlanması. Döviz toplayan bankalar ellerindeki bu yabancı paraları iyi fiyattan satacakları yer buluyor. Bu, bankaların döviz mevduatına karşı daha iyi faiz vermelerinin yolunu açıyor.
Dolar böylesine yükselince, borsacısı da, faizcisi de, tüketicisi de, üreticisi de, herkes döviz fiyatlarını izliyor. Piyasaları dolar yönlendiriyor. Bu nedenle geçen hafta bono faizleri düşmedi. Borsa yüzde 5 değer kaybetti. Yani ana sorunumuz döviz olmaya devam ediyor.
* Ucuz kurtuluş yok- Gündemimizde enflasyon hedeflemesi olmaya devam edecek gibi. Bu konuda hazırlıklar var. Ancak ana koşullar yerine getirilmiş değil. Çok kısa zamanda da getirileceği yok. Sanki "enflasyon hedeflemesine geçeceğiz, hayatımız kurtulacak" gibi bir hava yayılıyor. Bu kadar ucuza kurtuluş yok.
* Vergi numarası etkisi- Eylül ile birlikte başlayacak mali piyasalarda vergi kimlik uygulamasının etkisini önümüzdeki haftalarda görmeye başlayabiliriz. Tedirgin olacak tasarruf sahipleri çıkabilir. Bu açıdan yetkililerin bir an önce çıkıp toplumu detaylı bilgilendirmelerinde yarar olabilir.
Vergi kimlik numarasına bağlı olarak 2002'de markın tedavülden kalkması ve euro ile değiştirilecek olması da, farklı etkiler yaratabilir. Türkiye'de dolaşımda 20 milyar mark olduğu tahmin edilyor. Bu da, AB ülkeleri dışında markın en çok dolaşımda olduğu ülkenin Türkiye olduğunu doğruluyor. Bankaların soracağını biliyoruz ama döviz büroları da bu değişim sırasında vergi kimlik numarası isteyecekse durum başka olacak. Çünkü bu markların bir bölümü yastıkaltı, yanı kayıtdışı paralar. Bu kez euro'ya dönmenin başka yolları aranabilir. Bunun da mali piyasalara bir etkisi olur.
İnşallah içinde bulunduğumuz haftaları aramayız.
* Sonuç- "Hayat bir oyuna benzer, istediğimiz kartları elde etmek mümkün değildir; ama oynamak elimizdedir" Terence