Çünkü liderlik sıfatı taşıyor da olsalar, bugünkü devlet protokolünde eski başbakanlar, meclis başkanvekilleri ve milletvekilleri tüm orgeneral ve oramirallerin gerisine atılmıştır.

Söz konusu hakaret davasına bakacak olan mahkemenin devlet protokolünden haberdar olması gerekir. Bunu da kendisine elbette ANAP İl Başkanı sağlamayacaktır. Çünkü, yanlış yere park ederek, olayı kendisinin tahrik etmiş olduğuna hükmedilebilecektir. Belediye Başkanı'nın yanına ve Komutan'ın önüne dikilen sayın İl Başkanı, belli ki "devlet protokolü'nden habersizdir.

Ya da Genel Başkan'ının açtığı "ulusal güvenlik kavramı" tartışmasıyla "gaza" gelmiştir.

Komutanın önünde dikilmekteki ısrarı ise sayın komutanı belli ki "meşru protokol savunması"na sevketmiştir. Davaya "müdahil" olma talebimiz işte bu noktada başlamaktadır.

Protokol denilen şey, ancak fiili bir hareketle bozulabilir. İl Başkanı bu fiili işlemiştir.

Komutan'ın da ANAP liderine dava açma hakkı vardır. Yıllardır süren bu protokol ayıbını tartışmaya açmak dururken "ulusal güvenlik" gibi çerçevesi belli olmayan bir tartışmayı başlatıp Genelkurmay'ı açmaza düşürmeye çalıştığı için.

Evet Sayın Yılmaz, bu bozuk devlet protokolünü değiştirmeyerek, değişmesini tartışmaya bile açmayarak Manisa'daki olayın patlak vermesine zemin hazırlamıştır.

Kaldı ki, olay bizzat ANAP ileri gelenlerinin ve gidenlerinin de belirttiği üzere "münferit" ve "yerel" bir hadisedir. Komutan ile İl Başkanı arasında yaşanan, aslında her gün ve her yanlış yere park etme hadisesinde Nişantaşı'nda ve Harbiye'de yurttaşlar arasında yaşanan türden bir olaydır. Mesele yanlış yere park etme ortamının düzeltilmesidir.

Yarın Sayın Yılmaz, muhalefete düşerse, şimdi Tansu Hanım'ın durduğu yerde duracak. Burası neresi mi? Ordudaki tüm orgeneral ve oramirallerin neyse de, 657'ye tâbi bir memur olan YÖK Başkanı'nın bile birkaç adım arkası...