TÜSİAD'ın adıyla özleşmiş pek çok patron, "ulusal güvenlik" tartışmasında ANAP'a destek veren TÜSİAD bildirisini televizyondan öğrendi!
İlginç bir gelişme. TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği) askerleri kamuoyu önünde ilk kez eleştirdi. Hem de sıcak bir tartışma zemininde, ANAP'ın yanında yer alarak.
TÜSİAD, "Sayın Yılmaz'ın, partisinin kongresinde 'ulusal güvenlik' kavramının yeniden ele alınması gerektiğini belirtmesi, demokratik teamüllere uygun bir tartışma başlatma girişimidir" diyerek askerlerin ANAP'ı sert dille eleştirmesine tavır koydu.
TÜSİAD bildirisinin, -her ne kadar diplomatik bir dil kullanılmasına özen gösterilmiş olsa da- askerin hoşuna gitmediği şüphe götürmez.
Türkiye'nin en güvenilir kuruluşu Türk Silahlı Kuvvetleri'ni karşısına alma cesareti gösteren TÜSİAD yönetimi, bu kararı alırken kendi içinde nasıl bir istişare süreci işletti?
Pek çok patronu aradım. Aldığım yanıtlar beni şaşırttı. TÜSİAD yönetimi bu kararı alırken, yönetim kurulu üyeleri dışında, patronlara danışmamış. Normalde 'netameli' konular yönetim kurulu dışında etkinlikleri tartışma götürmez patronlara fakslanırmış. Onlardan gelecek uyarılar ve tavsiyeler için biraz zaman tanınırmış. Ancak bu kez bildiri, basın kuruluşları ile patronlara aynı zaman diliminde yollanmış.
Yönetim Kurulu kararı için Yüksek İstişare Konseyi'nin bile fikri alınmamış. Konuştuğum bir yönetim kurulu üyesi böyle bir zorunluluk olmadığının altını çizerken, şunları söyledi:
"Yönetim Kurulu olarak konuyu aramızda tartıştık. Bildiri dikkatle incelenirse, biz sadece ulusal güvenlik konusunun tartışılması doğrudur yaklaşımını dile getirdik. Fikri, Yönetim Kurulu Başkanımız Tuncay Özilhan olgunlaştırdı ve bildiri ilgili birimlerce kaleme alındı. Yönetim Kurulu üyelerine metin fakslandı. Onların görüşü alındı ve ortak irade, ortak görüş olarak kamuoyuna açıklandı."
Görüşme sırasında aynı üyenin "Hatırlayın, 1963 olayları olmasaydı, Türk kamuoyunun gündeminde Kıbrıs olmazdı" örneğini verdiğini de hatırlatmalıyım.
Rica ettiler, o nedenle isim vermiyorum. Bir başka TÜSİAD üyesinin söyledikleri de önemli:
"Söyleyeceğinizi zamanında söylemek mühim. Zamanında söylendiğinde kıymeti var. Hızlı hareket ettik. TÜSİAD, AB yolunda atılan adımları sonuna kadar destekliyor. Ulusal güvenlik tartışmasına da bu perspektiften baktık. Açıkçası, tartışmanın boyutundan endişe ettik. Bizim çizgimiz belli. Askere karşı olma noktasından hareket etmedik. Soruna kilitlendik. Metnin dili konusunda inanılmaz hassasiyet gösterdik. Yanlış anlamalara yol açmaması için azami dikkat gösterildi. Yönetim Kurulu üyelerinin tümünün görüşleri, eleştirileri ve tavsiyeleri alındı. Tüm prosedür işletildi ve yetkili kurum olarak görüşümüzü açıkladık."
Ancak ekonomik güç tanımı dışında artık tecrübeleriyle iş dünyasında "akil adam" sınıfına yükselmiş Sakıp Sabancı, Rahmi Koç, Bülent Eczacıbaşı gibi isimlere danışılmaması bir hata değil mi?
Bu bildiri, TÜSİAD'da bir geleneğin yıkılışı olarak da değerlendirilebilir.
Muharrem Kayhan'ın başkanlığını yaptığı Yüksek İstişare Konseyi'nin bir üyesi, konudan sonradan haberdar olduğunu gizlemeyerek "Ancak altına ben de imzamı atarım. TÜSİAD'ın duruşu net. Bir kırgınlık söz konusu değil. Yönetim Kurulu tam yetkili bir organ. Kim ne diyebilir? Çok yerinde ve hızlı hareket ettiler" yorumunu yaptı.
TÜSİAD yönetimi, Türkiye'nin en büyük sanayi gruplarının temsil edildiği bir yer. Mustafa Koç, Ömer Sabancı, Ersin Özince, Aldo Kaslowski, Mehmet Ali Babaoğlu, Şadi Gücüm, Lütfi Yenel, Nuri Çolakoğlu; bu isimlerin TÜSİAD Yönetim Kurulu üyeleri olarak imza attığı bildiri, patronlar ile Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bir tartışmada farklı noktalarda durduklarının belgesi olarak tarihe geçti.
Bir noktanın daha altını çizelim: Görüştüğümüz patronların çoğu, gelinen noktada "Ulusal Güvenlik" tartışmasının farklı zeminlere kaymasıyla Türkiye'nin gergin bir ortama sürükleneceği endişesi taşıyordu.