"Kral çıplak" diye diye...
İİki yıl önceydi... 1999'un 29 Mayıs'ıydı... ANAP Genel Merkezi'nde, Erkan Mumcu'nun odasındaydık... Yemeğimizi yerken, telefon çalmıştı.
Mumcu telefonu açmış ve "Bakan olduğunu" öğrenmişti.
Dün yine ANAP Genel Merkezi'ne gittik.
Mumcu'yu Bakan yapan irade, bu defa onu Genel Merkez'e "geri çekmişti."
Dedik ki:
- Hayırlı olsun... Başarılar dileriz.
Mumcu da dedi ki:
- Başaracağım... Göreceksiniz.
Erkan Mumcu siyaset sektörünün "doğrucu Davut'larından."
Gerektiğinde, çekinmeden "kral çıplak" diyenlerden.
Başarılı olmasını ve çirkin siyasetin ayak oyunlarına kurban edilmemesini dileriz.
SÖYLEM
Sayın Erkan Mumcu... Öyle bir dönemde "Genel Başkan Siyasi İşler Yardımcısı... Genel Başkan Vekili" oldunuz ki... Toplumla siyaset kurumu arasında güven sorunu var... Seçmen ile ANAP arasında... Son olarak da... Asker ile siyaset sektörü arasında... Sanki özellikle de Mesut Bey arasında... Şimdi siz "Siyasi işlere bakan parti büyüğü" olarak ne yapacaksınız?
İşte Erkan Mumcu'nun söylemi:
Güveni, mutlaka sağlamamız lazım.
Buna giden yol ise, içtenlik.
Her şeyi doğru zeminde yapmamız, samimiyetle hareket etmemiz şart.
Burada, Genelkurmay'ın açıklamasındaki "zemin olayını" kastetmiyorum.
Ama öyle algılayanlar olacağı için, bu konuya da gireceğim.
Orası da (Kongre) meşru zemindir.
Genelkurmay Başkanlığı'nın kurulmasına da bir parti kongresinde karar verilmiştir.
Laiklik kararı da bir parti kongresinde alınmıştır.
Büyük Nutuk da bir parti kongresinde okunmuştur. (Tek parti dönemi. CHP Kurultayı)
Şimdi yapılacak olan, diyalog sürecini başlatmaktır.
Herkes kendisini ifade etmeye ve karşısındakini anlamaya çalışacak, sonunda doğru bulunacak.
AB YOLU
Türkiye'de her tartışma, her zaman, "doğru eksende" yürüyor mu?
Mumcu dedi ki "hayır."
Ve söz "AB'ye giden yol" tartışmasından açıldı.
Mumcu:
- Söz doğru, söylendiği yer yanlıştı... Bu söz Denizli'de söylenmeliydi... Veya Kırıkkale'de... Çorum'da... Tabii, Ankara'da da konuşulmalıydı.
FOTOĞRAF
Erkan Mumcu ile sohbet ederken "duvara" baktık.
Duvarda "daha önce bu odada oturanların" fotoğrafları asılıydı.
Hüsnü Doğan gibi.
Agâh Oktay Güner gibi.
Sonra "eski kongreleri" düşündük.
Ve eski kongrelerde "en yüksek oyu" alanları.
"Oltan Sungurlu" gibi.
"İlhan Kesici" gibi.
Mumcu "birşeylere daldınız... Aklınızdan neler geçiyor" diye sordu.
Aklımızdan "şunlar" geçiyordu.
Mumcu, bu yeni göreve "daha da parlasın" diye mi getirildi?
Yoksa...
"İleri gitti... Saçı biraz traş edilsin" diye mi?
Mumcu'ya hiçbir şey söylemedik.
KARA KUTU
Erkan Mumcu:
- Partiyi ayağa kaldıracağım, göreceksiniz... Turizm'e gittiğimde de orada kriz vardı... Birikimime inanıyorum... Hiçbir hizmetin karşılıksız kalmayacağına da.
- Nasıl yapacaksınız?
- Uçakların kara kutusundaki son sözler hep şudur: "Burnunu havaya kaldır." Burnumuzu havaya kaldıracağız.
- Kolay değil.
- Ben kolay demedim ki.
GÜÇ OYUNU
Batılılar, siyaseti tanımlarken, "güç oyunu" derler" (Power game)
Bugün Türkiye'de bir "güç oyunu" olayı var.
Mumcu'ya dedik ki...
- Vatandaşın beklediği, yönetenlerin sorunlar karşısında güçlerini göstermeleri... Siyaset sektörünün, statüko karşısında... Partilerin, köhnemiş devlet yapısı karşısında... Ama bugün farklı bir güç oyununa tanıklık ediyoruz... Sanki siyaset ile asker arasında... Sanki siyaset ile bürokrasi arasında.
Mumcu:
- Biliyorum... Güç oyunu böyle olmamalı... Bu konuda sonuca gidilmesi için yararlı olacağım.
- Nasıl?
- Benim yaşam felsefem, yararlı olacağım ilkesine dayanır... İyi niyetle, olumlu düşünerek, olumlu davranarak çalışılırsa, sonuç da mutlaka olumludur.
Mumcu'ya takıldık:
- Benzer güç oyunu, partide, kendi aranızda da en acımasız biçimde yaşanmıyor mu?
MARATON
Erkan Mumcu "ilkeli, inançlı, iddialı" ve "taşralı" bir genç siyasetçi.
Kongre onu "916 oyla" ödüllendirdi.
Dün, belki de en duygusal gününde, onu yalnız bırakmak istemedik.
Ve "siyaset bir maratondur" dedik:
- Koşmaya... Birşey beklemeden koşmaya devam.