kapat
04.08.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

www.limasollu.com
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

www.euronet-tr.com
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Bir zamanlar... Hiroşima!

"Her nehrin bir öyküsü vardır. Amazon doğayı, Nil tarihi, Ganj da kutsallığı anlatır. Ama bir nehir var ki, onun öyküsünün yanında diğerlerininki sönük kalır.

Otagawa Nehri, Hiroşima'dan geçer. İnsanlık tarihinin belki de en karanlık günü olan 6 Ağustos 1945'te, Hiroşima'ya atom bombası atıldığında Otagawa Nehri, kimselerin unutamayacağı bir rolü üstlendi. O gün, insanlar neye uğradıklarını anlayamadan etraf cehenneme döndü, dayanılmaz bir sıcak dalgası, tüm canlıları cayır cayır yaktı. Hiroşima'nın talihsiz insanları içgüdüyle kendilerini Otagawa nehri'ne attılar. Vücutları kor haline gelmiş tam yirmi bin insan tarifsiz acılar içinde orada kıvranarak ölmüştü. Kendini nehre atamayan yetmiş bin insan da eriyip gitmiş, yok olmuştu."

Dünyanın dört bir köşesini dolaşmış, belgeseller çekmiş, sanatçıları, devlet adamlarını tanımış, röportajlar yapmış Güneş Karabuda'nın "Zamanın Bahçesinden Portreler" adlı kitabından bu satırlar...

Karabuda 60'larda "Hiroşima'nın Çiçekleri" adlı kitabıyla ünlenen İsveçli yazar ve barış savaşçısı Edita Morris ile tanışıklığını anlatırken söz gelip her gün üzerine atom kurbanları adına beyaz çiçekler serpilen Otagawa Nehri'ne dayanmıştı.

Bu satırları okurken ister istemez aklımdan geçti:

Japonlar nasıl örttüler bu acının üstünü? Nasıl unuttular? Unutmadılarsa, nasıl oldu da cephedeki savaşçıları bırakıp binlerce çocuğu, kadını, yaşlıyı genci bir anda toz eden ABD'yle "mutlu bir ekonomik ve siyasal işbirliği"nin temellerini atabildiler?

Çok mu naif geldi bu sorular?

Bazen durup, hayata böyle naif bakılması gerektiğine inanırım.

Japonlar böyle bir yıkımdan sonraki mucizevi yapıma geçerken "ruhlarını" nasıl tedavi ettiler? Nasıl dindirdiler içlerindeki gücenikliği?

Sade suya tirit ansiklopedik bilgileri unutup, ara sıra böyle sorularla da bakmalı bence hayata!..

***
6 Ağustos'ta Hiroşima'nın üzerinde patladı bomba... (Soğuk Amerikan espiritüelliğinin en buz keseni miydi bilmiyorum, ama bombanın resmi takma adı "Little Boy"du!..)

Başkan Truman o sırada kamuoyuna şöyle sesleniyordu: "16 saat kadar önce bir Amerikan uçağı, önemli bir Japon ordu karargâhı bulunan Hiroşima'nın üzerine bir bomba bıraktı. Bu bomba 20 bin ton TNT gücünde ve tarihin bugüne kadar gördüğü en güçlü bomba olan İngilizlerin "Grand Slam"inden iki bin kez daha yıkıcı... Bu atomik bir bombadır, yani evrenin temel gücünü kullanmaktadır. Bu bombayı üretiyoruz ve daha da gelişmişlerini yapacağız."

Truman'ın konuşması bombanın gücüyle büyülenmişliğin bütün özelliklerini taşıyordu.

Yetmedi Truman'a Hiroşima!..

9 Ağustos'ta Nagasaki'ye de atıldı atom bombası.

Ve insanlık o günden sonra yeni bir çağa geçti.

Üzerinden 56 yıl geçti ve bombanın hem yeryüzünde, hem de insanlığın manevi ikliminde açtığı derin yara kapanmadı; büyüyor...

***
Madalyonun öteki yüzüne de hızla bakalım mı?

Japonya militer bir rejimin elindeydi. Rejim kavramı yetmez, buna militer bir hayat demek belki daha doğrudur!

Potsdam'da Japonyanın koşulsuz teslim olması istenmişti. Ama gözü kara bir militer rejimin "koşulsuz teslim olmayı" kabullenmesi olanaksızdı. (O zaman da çok ciddi ABD'li uzmanlar ve siyasetçiler "koşulsuz teslim alma" isteğinin yanlış olduğunu söylemiş, ülkelerinin bu gereksiz ısrardan vazgeçmesi gerektiğini iddia etmiş ama kendilerini dinletememişlerdi!)

Japon genelkurmayı koşulsuz teslim olurlarsa yarı "Tanrı" saydıkları imparatorlarını da düşmana teslim edeceklerini ve bunun kabul edilemez olduğunu düşünüyorlardı.

Militer Japonya ABD'nin sivil yönetimini de militer tercihlere sürükledi. Müttefiklerinin Japonya'yı masaya çağırması için yaptığı çağrıların hiçbirine kulak vermedi ABD...

Sonunda bombalar patladı.

Yıllar sonra Eisenhower gibi muhafazakâr bir asker ve Başkan'ın bile Newsweek'e şöyle dediğini okumak insanlık için ne acıklıydı: "Japonlar teslim olmaya hazırdılar. Bu kadar korkunç bir silahı kullanmamız gerekmezdi!"

AYNA
Kederlerimizi ve sevinçlerimizi onları yaşamadan çok uzun zaman önce seçeriz.

HALİL CİBRAN

www.sigortam.net


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır