Kemal Derviş "Türkiye'de sosyal patlama olmaz. Böyle söyleyenler felâket tellâllığı yapıyor" demiş..
Sözleri, yürüttüğü ekonomik programın başarısına duyduğu güvenden kaynaklanıyorsa ne âlâ, değilse fena. Çünkü...
Açlığın milliyeti, coğrafyası olmaz!
Tahtlar ve diktatörler deviren haksızlık ve açlığa demokrasi hiç dayanamaz!
Adalet Bakanı Türk, Trabzonspor'un sezon açılışı töreninde yaşadıklarından korkmuş.
Son bakanlar kurulunda şöyle dedi:
"Beni ve telgraf gönderen devlet büyüklerini bütün stat yuhaladı. Neler oluyor?.
Bu, insanların artık ekonomik kriz nedeniyle nasıl bir noktaya geldiğini gösteriyor. Gereken önlemleri almalıyız. Arjantin'e döneceğiz diye endişeleniyorum.."
Devlet Bakanı Derviş "koşullarımız farklı" diye itiraz etti Türk'e.. Orada maaşlar yüzde 10 indirilirken Türkiye'de kamu personeline ücret artışı yapıldığını söyledi.
Ama bu çare değil, belki adaletsizliği arttıran bir durum.. Çünkü krizi kamu açıkları yarattığı halde bedelini özel sektörde çalışanlarla esnaf, sanatkâr ve çiftçi kitlesi ödedi.
Yüzbinlerce insan işsiz kaldı.
Derviş "Uyguladığımız programın sonunda Türkiye rahatlayacak" diyor.
Bunu bir an önce yapsınlar..
Çare, borç para bulup yoksullara "sadaka" dağıtmak değil, ülkenin büyük üretim potansiyelini harekete geçirmektir. Bunun için siyasi risk almaktır.
Ekmek IMF'de değil, duran fabrikalarda, işyerlerinde bekliyor çünkü.
Patlama tehdidi de asıl, şu anda ailelerinden utanarak işsiz, güçsüz evde oturan meslek sahibi insanların öfke dolu yüreklerinde büyüyor.
İktidar, yoksullara "sadaka" için dışarda dilenecek yerde dikkatini içerde, üretim çarklarını işletecek çarelere yoğunlaştırsın.
Bu millet, ekmek ister ama onurunu katık etmek istemez. Krizin bedeli utancın gözyaşı olmamalı, daha çok alın teri olmalı.
Kimse unutmasın: Sosyal adaletin onurlu yolu istihdamdır.
Dindar insanları cemaat disiplini içinde örgütleyip koyun gibi gütmek başarısı garantili bir yoldu.
Ama bunun kabul edilir bir yol olmadığı, bu yolu yalnız iç hukukumuzun değil, uluslararası hukukun da kapattığı görüldü.
Yenilikçiler hareketi, ekonomik krizden bunalmış ve siyasetten sıtkı sıyrılmış öfkeli yığınlar için umut ve heyecan veren bir demokratik alternatif oluşturacaktı.
Ama ihtiraslar ufukları kapadı. Liberal sağ gösteren öncüler, din sömürüsünden sabıkalı bir kliğe teslim oluyor.
"Milli Görüş"çüler köşeleri tutunca önce "cumhuriyet değerlerine aykırı davrananların ihracı" ile ilgili hükmü, sonra da parti lideri ile yönetici ve milletvekillerinin mal beyanında bulunmalarını şart koşan maddeyi tüzükten çıkardılar..
Ve değişim ile geniş tabanda uzlaşma temelli yenileşme iddiasının vitrindeki tek süsü olan Meral Akşener'i kaybettiler.
Yenilikçiler niye birden "eskici" oluverdi?
İhtimal, Erdoğan'ın en az yüzde 30 oy alacağını iddia eden anketler akıllarını çeldi ve takiye yapmaktan vazgeçtiler.
Yenilik vaad edenler "yenildik" diyecekleri bir sonu inşa ediyorlar. Yazık!