kapat
29.07.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

banner
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

www.euronet-tr.com
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 

Pub, kırdan hemen sonraki köşede


İngiltere denince aklınıza bir tek Londra gelmesin.
Yemyeşil Cotswold tepeleri gibi küçük yerleşim yerleri de pub'ları, antikacı dükkanları, taş köprüleri ve pazar yerleri ile doğanın bozulmayan güzelliklerini görmek için ideal

Bu yazı Londra'yı İngiltere, Roma'yı İtalya, Paris'i de Fransa zannedenler için yazılmıştır. Hemen itiraz etmeyin, bu şehirlerin o ülkelerin başkentleri olduğunu ben de biliyorum, yoksa bana bu yazıları yazdırmazlardı. Bu ülkelerin alışveriş için gittiğimiz başkentlerinden ibaret olmadığı da bir gerçek. Gelin bu güzel pazar günü Londra'nın dışına çıkalım.

The Lygon Arms neredeyse yarım binyıl önce yapılmış bir otel. Her ne kadar son yıllarda ek binalar ile büyütülmüşse de, eski binada kaldığınız zaman kendinizi orta çağlarda hissedebilirsiniz. Büyük şöminelerin hakim olduğu oturma odaları, kütüphaneler, yüzyıllara direnen ahşap kirişlerin taşıdığı tavanlar. Çatı arasındaki odalarda tavanlardaki ahşap kirişlerden, bir ağaç kütlesine benzeyen yatağınıza kadar her şey sanki yüzyıllarca öncesine ait. Gece uyandığınızda, yatarken tavandaki kirişlere sapladığınız kılıcınızı ararsanız, sizi ancak odadaki TV ve telefon (0044-1386-852255) yüzyılımıza geri döndürüyor.

İNGİLTERE'NİN KALBİ
Lygon Arms'ın bulunduğu Broadway küçük bir köy. Adeta resimli roman sayfalarından fırlamış gibi. Bölgeye has, çalılardan yapılmış çatıları bulunan evlerin arasından yürürken, karşınıza her an Asteriks'in çıkmasını bekliyorsunuz. Her şey o kadar güzel korunmuş ki! Küçük antikacı dükkanları, köşede bir pub, etrafta yemyeşil Cotswold tepeleri. Burası Heart of England, yani İngiltere'nin kalbi. Londra seyahatlerinizde İngiltere'yi gördüğünüzü zannediyorsanız, Cotswold'ü mutlaka görmeniz lazım. Göz alabildiğine uzanan yemyeşil tepelerinin arasından akan küçük nehirler, her çıktığınız virajdan sonra önünüze serilen tablo gibi manzaralar. Etrafta serpiştirilmiş köyler arasında 14. yüzyılın önemli pazar yeri Chipping Camden, içinden geçen nehrin üzerindeki eski taş köprüsü ve kıyılarındaki gezi yolları ile Stow-on-the-Wold, aynı Broadway gibi krem rengindeki Cotswold taşlarından yapılmış binaları ile zamana karşı direniyorlar.

Rastgele girdiğiniz pub'ın artık siyaha dönüşmüş tavanını yadırgadığınızda, pub'ın sahibi tavanın üç yüz yıldır boyanmadığını söylüyor. Bir pint, yani yarım litre ale sipariş ediyorsunuz. İngiltere'de birçok küçük kasabanın bile kendine ait birası olduğu için, içeceğiniz ale, yerel bira, yani Donnington olacak. Biranın pompa ile bodrumdaki fıçıdan çekilişini izliyorsunuz. Bardağınızı alıp pub'ın küçük bahçesine çıktığınızda bulutların arasından yüzünü gösteren güneşin sıcaklığını hissediyorsunuz. Bir yudum alıyorsunuz, ale'in krema kıvamındaki köpüğü damağınızı sıvıyor. Evet, diyorsunuz, burası gerçekten İngiltere'nin kalbi! Çoğumuzun İngiltere zannettiği Londra ise sadece iki-üç saat mesafede. Yeşil yerine gri rengin hakim olduğu Birmingham çevresindeki sanayi kuşağı ise sadece bir saat mesafede. Batıya doğru devam ederseniz, İngiltere'nin en iyi korunmuş ve en güzel kasabalarından Bath, gene sadece bir saat.

Tabiat ve insanın bu kadar güzel birlikteliğini görünce, sormadan edemiyorum: Bizim Anadolumuzun güzelim kasabalarını neden betona çevirdik, o güzelim mimari mirasımızı neden red ettik? Köylerimize kadar, her tarafı apartmanlar ile doldurduk da, çok mu güzel oldu?

265 çeşit bira
General DeGaulle, Fransa'nın 265 çeşit peyniri olması ile övünürdü. İngiltere'nin neredeyse aynı sayıda kendine has birası var. İngiliz biralarına Ale deniliyor. Bizim bildiğimiz biraya oranla renkleri daha koyu, içimleri ise daha kolay. Bir pub'a gittiğiniz zaman mahzendeki fıçılardan pompalar ile çekilen Real Ale sipariş etmekte yarar var. Kendi aralarında yoğunluklarına göre Bitter, Best Bitter, Special, Mild gibi gruplara ayrılıyorlar. Bu kadar marka arasından tavsiyede bulunmak zor, ama Londra'daki pub'larda kolayca bulabileceğiniz Theakston, Pedigree Bitter ve Adnam's tadılmaya değer İngiliz biraları. Korkmayın, İngilizler artık eskiden olduğu gibi biralarını ılık değil, serin-soğuk arası içiyorlar.

Teoman HÜNAL


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır