kapat
29.07.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

banner
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

www.euronet-tr.com
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
ERDAL BİLALLAR(ebilallar@sabah.com.tr )

Kimler patlar?

İstanbul'da 666 bin kişi okuma yazma bilmiyor... 902 bin kişi okula gitmemiş ama okumayı-yazmayı bir şekilde öğrenebilmiş... 3 milyon kişi ise ancak ilkokulu bitirebilmiş... Kısacası; İstanbul'da sokakta karşılaşacağınız iki kişiden birinin eğitim düzeyi en iyi olasılıkla ilkokul...

Peki; bu kişiler ne iş yapıyor? Ne kazanıyor? Nasıl yaşıyor?

Bu konuda kesin bir veri yok ama okuma yazma bilmeyen veya okul yüzü görmeyen yaklaşık 1.5 milyon kişinin tamamını son 15 yıl içinde Anadolu'dan göçle gelenler oluşturuyor.. Ve hepsi varoşlardaki bir göz gecekondularda yaşıyor... Bu gecekonduların 26 bininde 10'dan fazla kişi barınıyor...

Bu kesim ya beden işçiliği, ya da seyyar satıcılık yapıyor... Ve en iyi olasılıkla evlerine ayda 80-90 milyon lira giriyor... En büyük hedeflerini kondularının üzerine bir kat çıkmak oluşturuyor...

Onlar için dünyada olup bitenler, doların değer kazanması, Borsa'nın inip çıkması, IMF'in dayatması, Laila'nın her akşam dolup taşması, Boğaz'da havai fişekler atılması, zengin düğünlerinde dolarların havada uçuşması bir anlam ifade etmiyor...

Çünkü; kondularına su bağlanması, çektikleri kaçak elektrik hattının sökülüp atılmaması, dize kadar çamura battıkları sokağın asfaltlanması, seyyar arabasının zabıtalara kaptırılmaması ve en önemlisi kondularının yıkılmaması çok daha büyük önem taşıyor...

***
Eminim ki; bu yazıyı okuyan bazı tuzu kurular beni popülist olmakla suçlayacak.. Hatta "Köşelerde aşktan, şaraptan, geziden bahsedilen, fıkralara yer verilen Pazar günü için böyle yazı mı yazılır" diye kızacak...

Oysa; yukarıda çizdiğim manzara gözardı edilen ve bir gün patlamasından ürkülen öbür İstanbul'a ait... Yani gerçek... Yaşayan İstanbul...

"Laila'ya gidin! Yiyip için ki çark dönsün" diyenlerin gitmediği gidemediği, görmediği görmek istemediği İstanbul...

****
SON SÖZ: Öbür İstanbul Laila'da eğlenenlerden, otopark kahyasına 100 dolar bahşiş verenlerden rahatsız değil... Çünkü bunlardan haberi bile yok... Onların zaten patlamaya da niyeti yok... Hepsi kaderci, "Nasibim bu kadarmış" diyerek boyun eğici... Tek istekleri horlanmamak, arada sırada da olsa devlet tarafından hatırlanmak...

Modası geçenler!
Demirel Güniz Sokak'ta, İnönü ise Boğaz'daki yalıda havayı kokluyor, nabız tutuyor, hesap yapıyor: "Politikaya soyunayım mı, oturduğum yerde kalayım mı?"

Görünen o ki; Demirel açık açık "Geleceğim" diyemiyor... Kimbilir; ya bu ülkeye 40 yıl içinde miras diye bıraktıklarına baktıkça irkiliyor... Ya da modasının geçtiğini artık kabul ediyor...

İnönü ise biraz daha hevesli... "Arkadaşlarının ısrar ettiğini" söylüyor... Ama bu işin baba mirası ile gitmeyeceğini anlamış olacak ki; açık açık "Varım" diyemiyor...

Demirel; ülkeyi 70 cente muhtaç ettiği, demokrasiyi tanka çiğnettiği günleri unutmuş görünüyor... Ve ne yazık ki; dünya bilgi çağını yaşarken o hâlâ kalkınmayı barajlardan ibaret gören zihniyeti temsil ediyor... Karasabandan vazgeçmeyenlere ödün verilmesi gerektiğini söylüyor... Bu millete bıraktığı en büyük mirasın enflasyon olduğu gerçeğini bile görmezden geliyor...

Ya İnönü? Partisini erittiğini, yüz üstü bırakıp gittiğini unutmuşa benziyor...

***
SON SÖZ: Artık kabul edin beyler; modanız geçti! En önemlisi halk bilinçlendi... Ne "Böyyük Türkiye" masallarına inanıyor, ne de soyadına bakıp sandığa oy atıyor...

Fıkra

İki düğme
Bush, Bağdat'a Saddam'ı ziyarete gider.. Saddam'a, koltuğundaki 2 düğmenin ne işe yaradığını sorar... Saddam "Bak göstereyim" der ve birincisine basınca Bush'un oturduğu koltuğun altından çıkan mekanik bir el ABD Başkanı'nı gıdıklamaya başlar.. Saddam ikinci düğmeye basar bu kez çıkan ikinci mekanik el de Bush'u tokatlar... Bush bozulur, Saddam kahkahalara boğulur...

Zaman geçer, bu kez Saddam Beyaz Saray'a ziyarete gider... Bush'a, masasındaki iki düğmenin ne işe yaradığını sorar... Bush "Göstereyim" der ve birinci düğmeye basıp kahkaha atmaya başlar... Saddam bir şey olmadığını görüp şaşkın şaşkın bakarken Bush ikinci düğmeye de basar... ABD Başkanı'nın gözünden artık gülmekten yaşlar gelmektedir...

Saddam'ın siniri bozulur, "Ben artık Bağdat'a döneyim" diyerek kalkar...

Bush sorar: "Bağdat mı? Ne Bağdat'ı?"

İĞNE

TL'yi cazip kılmak!
Kemal Derviş'in açıkladığı TL'yi cazip kılma önlemleri bence bir ayıbın ispatı... Türk Lirası'nın ne denli itibar erozyonuna uğratıldığının kanıtı... Bir ülke düşünün ki; kendi milli parası yavaş yavaş tedavülden kalkıyor... Lüks mağazaların etiketlerinde yer almıyor... Ev sahiplerince kabul edilmiyor... Biriktirenlere "Bu enflasyonda sen deli misin?" deniliyor... Düğünlerde zurnacıya bahşiş olarak verilmiyor... Ve hatta bizzat devlet tarafından ekonomik göstergelerde bile ölçü kabul edilmiyor... Bence cazibeye boşverin, paramıza önce yitirdiği itibarı geri verin.

Devletin itibarı!
Devlet Bakanı Kemal Derviş, işini gücünü bırakıyor, Esenboğa Havaalanı'na gidip Türkiye'yi teftişe gelen IMF Başkan Yardımcısı Fischer'i karşılıyor... Allah'tan işin ölçüsü fazla kaçırılmıyor da; Fischer'in ayaklarının altına kırmızı halılar serilmiyor, denetlemesi için bir bölük asker dizilmiyor... Dikkat edin; bir yanda IMF'nin başkan yardımcısı, diğer yanda Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin bir bakanı... Bana göre ölçü kaçıyor, dış yardım uğruna devletin itibarı ayaklar altına alınıyor...

DOĞRU SÖZ
Dünyada 3 çeşit insan vardır... Değişime imkan yaratanlar... Değişimi gerçekleştirenler... Ve olanlara hayretle bakanlar...


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır