"İçini okumak"
İnsanların "içini okumaya" hakkımız var mı sizce? Hele bu insan, eşimiz-dostumuz, sevgilimiz, yakınımız değil de, bir siyasetçiyse, böyle birşeye hakkımız olabilir mi?
Bir insanın söylediklerini ve yaptıklarını bir yana bırakıp kafasının içindekilerin peşine düşmek, beyninin kıvrımları arasında dolaşıp en mahrem düşüncelerini keşfetmeye, yüreğinin en gizli yerlerine sakladığı duyguları deşifre etmeye çalışmak, özel hayatın ihlaline girmez mi?
Tayyip Erdoğan'ın yasağı kalktıktan sonra başlayan kampanyaya bir bakın: Neredeyse bütün basın, Erdoğan'ın ağzından çıkanı bir yana bırakmış, kafasından ve yüreğinden geçenlerin peşine düşmüş, fikir ve duygu hafiyeliği yapıyor.
Özel hayatı sadece belden aşağıda sananlar belki anlamayacaklar ama, bir insanın kimseyle paylaşmak istemediği fikir dünyasına izinsiz girmek de ağır bir özel hayat ihlalidir.
Eğer insanların içlerinden geçeni okuyarak hüküm verecek olsaydık, ne kadar çok iyi aile babasının içindeki bastırılmış tecavüz isteğinin utancıyla yaşadığını, ne kadar çok mazbut aile kadınının ihanet ateşiyle yanıp tutuştuğuna şaşardık.
İçimizde dolaşan, dışarı taşmasına, bizi yönetmesine izin vermediğimiz bütün kötülükler, hasetler, kıskançlıklar, gaddarlıklar yüzünden damgalansaydık, damgasız kaç insan kalırdı acaba, merak ediyorum...
İnsanların kafasının içinden geçenleri keşfetmeye çalışıp, bunları yargılamak, en büyük suçun fikir suçu olduğu inancından doğar. Fikrin suç olduğuna inananlar; sadece açıklanan değil, açıklanmayan fikirleri de büyük tehlike saydıklarından, karşılarındakinin beyninin kıvrımları arasında izinsiz gezinerek fikir suçu hafiyeliğine soyunurlar.
***
Bir siyasetçinin ne istediği, ne yapacağının ölçüsü değildir.
Tayyip Erdoğan içten içe sarık takmak da isteyebilir. Meclis'in duayla açılmasını da... Yılbaşı kutlamalarına karşı da olabilir. Aslında bütün kadınların başını örtüp evlerine çekilmesini de arzulayabilir.
Ama bu, yöneteceği ülkede erkeklere sarık taktıracağı, Meclis'in duayla açılacağı, kadınların başlarını kapattıracağı anlamına gelmez. Bunu istese de yapamaz. Çünkü siyaset, politikacıların şahsi istekleriyle değil, mümkün olanla belirlenir; mümkün olanı sınırlayan da o ülkenin ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel iklimidir.
"Eğer bir insan çıkıp da beni yönetmeye talip oluyorsa, onun kafasından geçenleri bilmek benim hakkımdır" diyenleri duyar gibiyim.
Ben bu görüşe cevaben, "Eğer siyasi geleceğimizi, Türkiye'yi yönetenlerin ya da yönetmeye talip olanların kafalarından geçenler belirleseydi, vay halimize" derim sadece...
Ve sorarım:
Tayyip Erdoğan'ın içten içe demokrasiye ne kadar inandığını çok merak edenler; kaç politikacının, demokrasi lafı dilinden düşmezken, yüreğinin ara rejim için çarptığını acaba biliyorlar mı? Kaç bürokratın devlet malında gözü olduğunu, bir fırsat yakalayıp da büyükçe bir parça götürmek için can attığını tesbit edebilirler mi? Ordu içinde darbe yapmak arzusunu zor gemleyen kaç subay olduğunu sayabilirler mi?
***
Bizim merak ettiğimiz ve merak etmeye hakkımız olan şey Tayyip Erdoğan'ın siyasi programıdır.
Ne var ki Erdoğan bu konudaki suskunluğunu ısrarla sürdürüyor. Ve bu suskunluk bana, niyetler üzerinde spekülasyon meselesinin çift taraflı bir oyun olduğunu düşündürtüyor.
Belki de diyorum, Tayyip Erdoğan'ın program konusunda böyle suskun kalmasının sabebi de, niyetleri ve istekleri konusunda spekülasyonlar yapılmasından fayda ummasıdır.
Net bir politik porgramın, mutlaka bazı umutları ve beklentileri dışta bırakacağını bildiğinden, belirsizliğin sürmesini ve niyet ve istekleri konusundaki spekülasyonun devam etmesini tercih ediyordur.
|