Fischer'la toplantıdan edindiğim ilk izlenimler
Dün sabah Stanley Fischer'in iktisatçılarla düzenlediği toplantıya katıldık. Perşembe yazımızda, ne beklediğimizi anlatmıştık. Bu tür diyalogların çok yararlı olduğu kanısındayız. Kamuoyunda ilginç bir hava oluşmuştu. Fischer'in ziyareti ile birlikte dalgalı kur rejiminin terkedilebileceği söyleniyordu. Bir meslektaşımız, Ercan Kumcu, Fischer'i ikna ederek "öngörülebilir kur" sistemine geçme zorunluluğundan söz ediyordu.
Açıkçası, değişikliğe hiç ihtimal vermiyordum. Türkiye'de sık sık böyle şeyler oluyor. Birbirimize gaz verip kendimizi olmayacak işlere inandırıyoruz. Sonra hayatın gerçekleri hayal aleminden uyandırıyor. İktisat teorisi son derece güçlü mantıki sistemler üstüne inşa edilmiştir. Bunlardan elde edilen politika kümeleri gerçek ekonomilerde uygulanarak test edilir. Zaman içinde doğru ile yanlışı ayırdetmek mümkün olur.
Türkiye eski programda döviz kurunda tüm bilinmezliği ortadan kaldıran bir politikayı denedi. Hatırlarsanız, o zaman ben ve benim gibi düşünen meslektaşlarım o programa büyük destek verdik.
DALGALI KURA MAHKUMUZ
Neden? Çünkü kur çapası enflasyon ve yüksek faizle mücadele etmeyi çok kolaylaştırıyordu. Ekonomiyi canlı tuttuğundan, yapısal dönüşümün toplumsal maliyetinin kabul edilebilir düzeyde kalmasına izin veriyordu. Maalesef, kur çapasını sürdüremedik. Türkiye döviz kurunu para politikaları aracılığı ile belirleme olanağını kaybetmiştir. Dalgalı kura mahkumdur.
Fischer, konuşmasına Türkiye'nin yakın geçmişte gerçekleştirdiği büyük reformları överek başladı. Programın öngördüğü performans kriterleri yerine getiriliyordu. Üstelik, siyasi istikrar da mevcuttu. Kabul etmek zorunda idik ki hükümet görevlerinin hepsini yapıyordu. Hal böyle iken, kamuoyu ve piyasalarda gerginlik ve karamsarlık mevcuttu. Dış dünya Türkiye'ye güvenmiyordu.
BİR ÇELİŞKİ
Gerçeklerle onların algılanış biçimi arasındaki bu kopukluk hatta zıtlık nereden kaynaklanıyordu? Döviz bolluğuna rağmen neden hâlâ dövize talep geliyordu?
Bu gözleme katılıyoruz. Piyasalardaki karamsarlığı verilerin doğrulamadığını özellikle ifade ediyoruz. Ama güvensizlik sürüyor. Ekonomik aktörlerin önemli bölümü bir türlü Türkiye'nin bu krizi atlatabileceğine inanmıyor. İyi niyetliler ama kötümserler.
Elbette kötü niyetliler ve fırsatçılar da var. Döviz spekülatörlerinin Türkiye'nin bu konudaki tecrübesizliğinden yararlanmaya çalıştıkları kesin. Özellikle kur rejimindeki değişiklikle çıkarları bozulanlar da güven ortamının oluşmasını engellemek için ellerinden geleni yapıyor.
Karamsarlığın, komploların bedelini gene ekonomi ödüyor. İç talepteki düşüş sürüyor. İşsizlik artıyor. Büyümenin başlayacağı tarih gecikiyor. Zaten zor olan bir geçiş döneminin faturası büsbütün artıyor.
İÇ BORCUN ÇEVRİLMESİ
Son dönemde piyasalarda en çok tedirginliğe neden olan konu, Hazine'nin Ağustos'tan itibaren iç borcu çevirmekte zorlanacağı rivayetleri idi. Bu takdirde enflasyonun tırmanacağı, dövize talebin artacağı şeklinde felaket senaryoları yazılıyordu.
Fischer, kategorik olarak Hazine'nin Ağustos itfa ve ihalelerinde hiç bir sorun yaşamayacağını söyledi. Yapılan teknik çalışmaları gözden geçirdiğini ve tatmin olduğunu ifade etti. Bunun anlamı ne? Faizlerin şu andaki yüksek düzeyinde fazla kalmayacağı, belki birkaç hafta içinde hem faizde hem de dövizde gözle görülür bir gevşeme yaşanabileceği anlamına geliyor.
Faiz-kur ilişkisindeki çevriselliğe özellikle dikkat çekmek istiyoruz. Faiz yükseldikçe dövize talep artıyor ve kur da tırmanıyor. Yani güvensizlik hem TL hem de döviz piyasasını aynı anda ve aynı yönde vuruyor. Faizde iniş eğilimi ise aynı mekanizmayı bu kez tersine işletecektir. Faiz düştükçe dövize geçme ihtiyacı azalacağından TL değer kazanacak, bu ise faizin tekrar düşmesine olanak sağlayacaktır.
Ağustos bu açıdan anahtar ay duruyor. Ekonomi bir kere kur-faiz fasit dairesini kırabilirse, çok daha olumlu bir hava oluşacaktır.
ARJANTİN VE TÜRKİYE
Elbette Arjantin ve Türkiye arasındaki benzerlik ve farka da değinildi. İki noktayı vurgulamak istiyorum. Fischer, Arjantin yöneticilerinin IMF'den Türkiye'ye verilen desteğin kendilerine verilmemesinden şikayet ettiklerini, buna cevabının ise Türkiye'de hükümetin ekonomiyi krizden çıkarmak için çok daha büyük bir çaba gösterdiği, dolayısı ile daha büyük bir desteği hak ettiği şeklinde olduğunu söyledi. Örnek olarak, Türkiye'nin iki yıl içinde kamunun toplam faiz öncesi fazlasısını milli gelirin yüzde -2.5'inden yüzde 5.5'e çıkardığını, Arjantin'in ise hâlâ yüzde 1'lik bir artışı gerçekleştiremediğini anlattı. İçeride yaratılan olumsuz havaya karşılık bizzat Fischer'in Türkiye'yi Arjantin'e örnek gösterdiğini ve övdüğünü öğrendik. Hoşuma gitmedi dersem yalan olur.
İkincisi gene kur. Arjantin'de sabit kur var; Türkiye'de ise dalgalı kur. Dolayısı ile bir süre sabır ettiği takdirde Türkiye'de ekonomi ihracat artışı ile yeniden hızlı büyüme rayına oturacaktır. Arjantin'in bu olanağı mevcut değil.
Sabreden Derviş, muradına erermiş. Toplantıdan, Türkiye'nin doğru ve iyi yolda olduğu konusundaki inancım artarak çıktım. Deniz Gökçe, Taner Berksoy ve Hurşit Güneş'le toplantı sonrasında sohbet ettik. Onların da aynı görüşü paylaştıklarını gördüm. Bence Pazartesi günü piyasaların tepkisi de bu yönde olacaktır. Göreceğiz.
|