Doktor benim neyime, kan damlar yüreğime..
Dijital teknolojiye savaş açmış değilim.. Sadece nefret ediyorum.. Adı üzerinde dijital.. Bilgisayarla girdi hayatımıza.. Oysa bizim bildiğimiz doğrular parmakla sayılacak kadar azdı.. Aletine ne lüzum vardı?
Özet: Yazar evinde takılı bulunan dijital alarm sistemi ile ihtilafa düşer.. Sebepsiz yere "Evde hırsız var.." mealine gelen sinyaller vermeye başlayan aleti bir türlü susturamaz..
Artık olay teknolojik azgınlığı aşmıştır.. Ev sahibini "Sen bir hırsızsın.." diye suçlayan dijital alarm cihazı ile yazarın kişisel hesaplaşması haline dönüşmüştür.. Yazar teknoloji cahili olabilir ama mangal gibi yüreği vardır..
***
Evet, itiraf ediyorum.. Dakika başı "Bipleyerek.." beynimde Çin işkencesi uygulayan dijital alarm sistemine kaba kuvvet kullanarak saldırdım.. Önce yumruk attım, susmadı..
Bu arada elim acıdı.. Gidip mutfaktan tabure getirdim.. Panonun orta yerine yapıştırdım.. Kapağı tuz buz oldu.. İçinde duran bilgisayar çipleri ile dolu levha aşağı sarktı..
Aletin bağırsağı sayılan teller dışarı taştı..
Türko ölmez çünkü..
Gelin görün ki "Bipleme.." inadından vazgeçmedi.. O çıldırtıcı "Biiip.. Biiip" sesi devam ediyor..
Sanki 1970'lerin ünlü Türk filmi "Senede bir Gün"ü yeniden çekiyoruz.. Bizim, panosu parçalanan alarm cihazı, Bulgarların eline düşen Türk askerini oynayan Münir Özkul olmuş.. Ben de Bulgar işkenceci..
Filmde de öyleydi.. O kadar işkenceden sonra Münir Özkul hala şarkı söylüyor, Bulgar da şaşkın şaşkın soruyordu:
- "Türko niçin ülmediii?"
Münir Özkul da cevap veriyordu..
- "Türko ölmedi.. Çünkü var onda Türko yürek.."
Sinirlerim iyice oynadığından gidip bir makas getirdim.. Elektrik çarpar mı çarpmaz mı diye düşünmeden ne kadar tel varsa kestim.. Bipleme sürüyor.. İçimden "Herhalde program talimatı önceden gittiği için böyle oluyor.." dedim.. Aklıma ana şalteri kapatmak geldi..
Onu da yaptım.. Elektrik şalterini indirdim.. Şalteri kaldırdığımda elektrik geri geldi ama o uğursuz ses yoktu.. Zafer, inananların olmuştu..
***
Televizyonun karşısında huzur içinde beş dakika ya oturdum ya oturmadım.. Bu kez dışarıdan bir araba alarmı sesi gelmeye başladı..
- "Vaniiii.. Vaniiii.."
Hani birkaç gün önce beni uyutmayıp, pencereye çıkaran "Ayıptır kardeşim.. Hastası var.. Uyuyanı var.. Kesin şu sesi.." diye bağırttıran viyaklama..
Ses öylesine kuvvetli ki benim bir saate yakın boğuştuğum "Biiip.. Biiip.." sesleri onun yanında Rober Hatemo bestesi gibi kalıyor..
Bir dakika.. Üç dakika.. Beş dakika.. Delireceğim..
Bilmeyen biri; arabayı benim salona park etmişler, hırsız da o sırada gelmiş zanneder..
Bekliyorum ki arabasına alarm taktıran mal sahibi uyansın, cihazı durdursun.. Uyanan muyanan yok.. Saat 05.30'a gelmiş, birazdan hava aydınlanmaya başlayacak..
Ben kendi kendime "Terbiyesiz herif, görgüsüz adam.. Milleti rahatsız etmeye ne hakkın var.." diye söylenip duruyorum.. "Vaniiii.. Vaniiii.." sesleri ise bütün şiddeti ile sürüyor.. Dayanamadım;
- "Kapıya çıkayım da kimin arabası ötüyor bir bakayım.." dedim..
Çıkmamla sesin eve dolması bir oldu.. Dışarıya birkaç adım attım, ses iyice yakınlaştı.. Son iki adımdan sonra acı gerçekle yüzyüze geldim.. Araba alarmı diye bildiğim; bana pencere açtırıp avaz avaz bağırtan ses benim evden geliyordu..
Bu dünya döndükçe cirosu artası DCS alarm cihazının hoparlörü tam benim pencerenin altında bağlıymış.. Bir haftadır mahalleyi uyutmayan benim cihazmış..
27 Temmuz zaferi!
Ben onun kumanda panosunu parçaladım ya! Benden intikam alıyor.. O anda stresten bütün vücudumu ter bastı..
Ne yapacağımı bilemedim.. Aklıma şalteri indirip elektriği kesmek geldi.. Onu yaptım.. Ses durdu.. Ancak biliyorum ki gene başlayacak.. Üstelik üç dört dakikam ya var ya yok..
Hoparlörü, eve gelecek hırsız açamasın diye çelik muhafazaya koymuşlar.. Bahçe süpürgesi ile saldırmak o yüzden fayda etmedi..
Mutfağa koşup iki tornavida aldım.. Portatif merdiveni de getirdim.. Fakat telaş adamı daha da şaşkın yapıyor.. Kapanınca sandalye açılınca merdiven olan mereti bir türlü kuramıyorum..
Ben debelenirken "Vaniiii.. Vaniiii.." sesleri yine başladı.. Can havliyle koşup şalteri yine indirdim.. Yeniden açtım..
Bakın şaşkınlıktan şalteri inik bırakmayı da akıl edemiyorum.. Zaten bahçedesin ve el feneri ile çalışıyorsun, şalteri kaldırmanın alemi ne?
***
Çok lazımmış gibi kasayı yıldız vida ile donatmışlar.. Bendeki tornavida düz ağızlı.. O yüzden ben dört vidayı sökene kadar alet bir kez daha "Vaniiii.. Vaniiii.." yaptı..
Yine şalter açtık kapadık..
Son vidayı sökerken eve bir kedi girmeye kalkıştı.. Biz de hayvanla diyalog kurabilmek için tornavidayı kafasına doğru fırlattık.. Attığımız tornavidayı çimlerin arasında aramamız icap etti..
Bu sırada bizim alarm cihazı kedinin tarafını tutup bir daha "Vaniiii.. Vaniiii.." pozisyonuna geçti..
Şalter bir kez daha açılıp kapandı..
Sonunda ana kasayı yerinden çıkardım.. İçinde bir metal kasa daha var.. Elim alıştığından onların vidalarını daha çabuk çıkardım.. Alet son kez "Vaniiii.. Vaniiii.." yaptı..
İçeri koşup, şalteri son kez indirip kaldırdım..
İçerideki kasayı da çıkarınca hoparlörün kendisi ve bir sürü kablo ile başbaşa kaldım.. Hani filmlerde dünyayı kurtaran ajanın on saniyesi kalmıştır hangi kabloyu keseceğini bilemez.. Birini seçer.. Ben de o durumdayım..
Bir "Vaniiii.. Vaniiii.." sesi duymayayım diye makası tek tek vurdum kablolara.. Bilimsellik "sonuçtan emin olmayı" gerektirdiğinden bütün kabloları kopardım..
Ses ebediyen kesildi..
Dış kasaları yerine takıp eve girdim.. Kabloları paramparça duran dijital kumanda panosu süklüm püklümdü.. Yenilgiyi kabul etmişti..
Kıssadan Hisse: Naçar olanın her işi naçar.. Yiğitlik gelince teknoloji kaçar..
|