Yalnız kişiler değil, toplumlar da düş ve mit dünyaları yaratarak buna sığınırlar. İnsanlık tarihinin en büyük romanı 19'uncu yüzyıl romanıdır. Benim şaştığım, bu büyük roman neden gereğince insanın bu düş dünyası üzerinde durmamış? İnsan gerçeğine varabilmek için bu dünyaya varmamız gerekmez mi?
1973'ten beri Nobel'e adayım. İsveç Yazarlar Birliği ve Bilimler Akademisi aday göstermişti. Her aday olan alamıyor ki! Dünyada çok iyi yazar var, Nobel bir tane Türk edebiyatının en ünlü yazarı Yaşar Kemal yaşayan bir efsanedir de. Öyle ki, birçok kişi İnce Memed'in torunu, kuzeni, yeğeni, kardeşi olduğunu iddia etmiştir... Kitaplarında destanların sırrına ve günlük hayattaki yansımalarına yer veren Yaşar Kemal şimdi, eşi Thilda'nın ölümünden sonra, kendisini toparlamaya çalışıyor. "Bir yanım yitti" demişti Thilda Kemal'in ardından...
Kendisiyle yıllardır oturduğu Basınköy'deki evinde, Abidin Dino, Nuri İyem tabloları ve tabii kitapların arasında konuştuk. Kaç kitap yazdığını kendisinin de hatırlamadığını söylüyor. Yayıncısı saymış; yayınlanan kitabı 36 tane.
Türk edebiyatının gölgesi geniş, kökleri derin bu çınarıyla röportajımıza bir de kedisi eşlik etti. Sürekli yanağıyla ayağımı okşadı, ama ne hikmetse tam kapıdan çıkarken tırmaladı!
* Adana Çukurova tarlaları kadar çıkardığı sanatçılarla da ünlü bir şehir. Adana'nın bu kadar çok sanatçı çıkarmasının sırrı nedir?
Adana, daha doğrusu Çukurova halkının çoğu Türkmendir. Bunlara Güney ya da Suriye Türkmenleri denir. Bu Türkmenlerin her nüfusu bir milyondan çok olmuştur. Böylesi büyük topluluklar, hele göçebeyseler birçok kültürle karşılaşırlar. Türkmenler de Orta Asya'dan bu yana kültürle karşılaşarak gelmişler, birçok kültürden beslenmişler ve büyük şairler, destancılar, masalcılar yetiştirmişler. Tıpkı Karacaoğlan, Dadaloğlu gibi. Onların sonu olarak da bir Orhan Kemal, bir Yılmaz Güney, bir Abidin Dino yetişmiştir. Çukurova'da kullanılan Türkçe zengindir, Çukurova'nın doğası da büyülü bir doğadır.
* Bu nedenle mi sizin eserleriniz 'büyülü-gerçekçilik' olarak tanımlanan türe giriyor? Sizdeki bu efsane tutkusu buradan mı geliyor?
Mit ve düş, benim dünya edebiyatında romana getirmeye çalıştığım insanı anlama ve anlatma biçimi. Ama ya ben ne dediğimi anlatamadım ya da Türkiye'deki ve dünyadaki eleştirmenler anlamak istemediler. "Dağın Öte Yüzü" üçlüsünden bu yana "insanlar iki dünyada yaşamışlardır" demişimdir: Birisi içinde yaşadığımız, doğup büyüdüğümüz dünya, ötekisi de yarattığımız, düş ve mit dünyasıdır. İnsanoğlunu anlamak ya da anlatabilmek için bu iki dünyanın da gizine yaklaşmaya çalışmalıyız. Bu iki dünya ayrı ayrı sınırlı bir dünya değil, iç içedir. Biz hep içinde bulunduğumuz dünyada yaşadığımızı sanıyoruz. Ya yarattığımız, sığındığımız dünyada ne kadar yaşıyoruz? Her insan yaşamını sürdürebilmek için ne kadar düş, ne kadar mit dünyası yaratıyor, kimbilir! Yalnız kişiler değil, toplumlar da bu dünyaları yaratır, ona sığınırlar. İnsan tarihinin en büyük romanı 19'uncu yüzyıl romanıdır. Bunu dünya kabul etmiştir. Benim şaştığım, bu büyük roman neden gereğince insanın bu mit ve düş dünyası üzerinde durmamış? İnsan gerçeğine varabilmek için bu mit ve düş dünyasına varmamız gerekmez miydi? Romanlarım için Batı'da biz Doğulular'ın inanamayacağı ilginç yazılar çıktı. Kendi ülkemde de, Fethi Naci'den başka romanlarıma, romanlarımın gerçeğine dokunan, romanlarımı anlayan, savunan hemen hemen kimse çıkmadı.
* Neden Fethi Naci?
Gelmiş geçmiş en büyük Türk eleştirmeni demişimdir onun için. Sabahattin Eyüboğlu, Nurullah Ataç diyenlere "Onlar büyük denemecidir" dedim. Bir ülkenin eleştirmenlerini toptan dışlamak yanlış olur. Ama eleştirmenlerin de çok yanlışları var. Geçenlerde bir şiir antolojisi çıkmış, öyle antoloji olmaz olsun! Kimi şairlerin kişilikleri yıpratılmış. Benim de başıma sözümona birçok eleştiri yanlışı geldi. Bir gazetede bir yazar 15 gün önce "Binboğalar Efsanesi" romanımı övdü, 15 gün sonra da yerin dibine batırdı. Başka bir adam "Demirciler Çarşısı Cinayeti" romanımı önce övdü, sonra yerdi. Ama bir başka eleştirmen de çıkıp, "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" demedi. "Ülkemizde eleştirmen kıtlığı var" demek hakkım. Bir genç yazar da benim için 'onlar hep birbirini övüyor' diye yazmıştı, neye öfkelenmişse? Naci kitaplarımı kötüleyen bir yazı yazsa da bundan kurtulsak.
* Son romanınız 'Fırat Suyun Kan Akıyor, Baksana' hakkında Fethi Naci dışında yazan olmadı. Bu Yaşar Kemal'e olan saygıdan mı, yoksa onun köklü yazarlığına duyulan korkudan mı kaynaklanıyor?
Yazıldı. Hem de Memet Fuat gibi bir usta, Adam Sanat dergisinde yazdı. Yazsınlar, yazmasınlar, ne olursa olsun, benim bir okuyucu kitlem var. Bu kitap 60 bin sattı. Benim gibi bir yazar için çok bile.
* Uluslararası çapta bir yazarımızsınız. Batı, Türk edebiyatına nasıl bakıyor?
Bu önemli bir sorun. Elbette bizim ülkemizden az da olsa Batı'da tanınmış şairler, yazarlar var. Bu, Batı'nın olduğu kadar, bizim de sorunumuz. Türk dili sapa bir dil. Ülkemizden başka dillerde iyi çevirmenler çıkmıyor. Batı'da iyi Türçe bilen çok az. Bana gelince, talihim yaver gitti. İyi çevirmenlere rastladım.
* Neden Nobel'i alamıyorsunuz? Her yıl yüreğimiz ağzımızda bekliyoruz. Nobel jürisi ödülü Türkiye'ye mi vermiyor, Yaşar Kemal'e mi? Yoksa bu zamana mı kaldı?
1973'ten bu yana Nobel'e adayım. İsveç Yazarlar Birliği ve İsveç Bilimler Akademisi aday göstermişti. Her aday olan Nobel'i alamıyor ki! Dünyada çok iyi ve ünlü yazar var, Nobel ise bir tane. Burada ne Türkiye'nin ne de benim bir günahım var. İnşallah bir gün gelir, bir romancımıza, bir şairimize de Nobel verirler.
* Bu topraklar birbirinden değerli şairler ve yazarlar çıkardı, ama bir türlü dünya düzeyine çıkamıyorlar. (Siz ve birkaç yazarımızın dışında...) Acaba edebiyatımız da devlet anlayışımız gibi çok mu kendine dönük, yoksa bu teknik bir mesele mi; çeviriyle, marketing'le mi ilgili?
Kapalı bir toplumuz. Dünyaya daha yeni yeni açılıyoruz. Bu açılmayı da içimizdeki tutucular engelliyor. Kapalılık zincirini tez günde kırıp dünyalı bir ülke olabilecek miyiz, bilemiyorum. Kapalılıktan ötürü bu halimizden daha da kötü durumlara düşeceğiz. İtibarsız bir ülkeden itibarlı sanatçı çok az çıkabiliyor.
* Aytmatov'un, Marquez'in romanları ile sizin romanlarınız bende aynı hissi uyandırır ve birçok kişi de bana benzer şeyler söyledi... Farklı coğrafyaların yazarları olmanıza rağmen sizi benzer kılan nedir?
Bir benzerliğim var mı, bilemiyorum. Marquez'le benzerliğimin olmaması gerek. Ötekileri bilemem ama biz kökü derinde olan bir edebiyatız. Dede Korkut'tan, Yunus Emre'den bu yana.
* Yazarların ne kadar yazsa susturamadığı bir huzursuzlukları olduğu söylenir. Sizin de var mı böyle bir huzursuzluğunuz?
Ben iyimser bir insanım, ama beni de bazı olaylar derinden etkiliyor. Üzerimden silindir gibi geçip beni eziyor.
İnşallah ömrüm yeter, Thilda'yı yazarım
* Eşiniz Thilda öldükten sonra bir gününüz nasıl geçer oldu, bir parçanızın gittiğini söylemiştiniz? Onun anısına bir şeyler yazdınız mı, yazacak mısınız?
Yazmakta olduğum "Ada Hikayesi"nin ikinci kitabını hazırlıyorum. Çehov'u, Sait Faik'i ve başka klasikleri okuyorum. Eşim Thilda Kemal'in ölümünden sonra yavaş yavaş kendime geliyorum ama, günler geçtikçe neler yitirdiğimi ta yüreğimin köşesinde duyuyorum. Şimdilik bir şey yazmadım. Onun üstüne düşüncelerim oluşuyor. Thilda'yı düşünmek de bir birikimdir. İnşallah ömrüm yeter, yazarım. Dostları daha şimdiden ona bir kitap ithaf ettiler. Büyük sinema yönetmeni Elia Kazan'ın hanımı romancı Frances Kazan son romanı "Halide"yi ona ithaf etti. Sonra bir yazar hanım, Thilda'nın yaşamını yazmak için benden izin istedi ama vermedim. Thilda'nın yaşamı benim de yaşamımdır. Bu yüzden izin veremezdim.
* Puşkin, "Kendi yarattığım yalana ağlıyorum" der aşk için. Benzer bir bakış açısına Mevlana'da da rastlarız. Sizin aşk tanımınız ne?
Aşkın tarifini yapamam. Belki de her kişinin kendine göre bir aşkı vardır. Aşkı anlatmak kimi yazarlara, kimi kişilere kolay gelir; ama bence anlatmak çok zor. Yaşadığımız çağda her şey gibi, aşkı da yozlaştırdılar gibime geliyor.
BUKET AŞÇI