Burcu burcu hayatlar
13 yaşında babasıyla şarkı söylemeye başladı.
Beş yıldır görmediği annesinin yanına kaçtı. Yıllar sonra bir telefonla İstanbul'a gelip isim yaptı. Caz söylüyordu, şimdi 'Çile Bülbülüm' söylüyor. Burcu Güneş "Reenkarnasyon diye bir şey varsa, o benim hayatım" diyor
Yıllar önce İzmir'de Anvelo caz barda, sahnede gördük Burcu Güneş'i. Tabii o zaman daha 'Çile Bülbülüm Çile'yi söylemiyordu. Öyle bas bas bağırmıyordu da. Ünlü değildi. Güzel güzel caz söylüyordu. Burcu'nun babası da cazcıydı ve müzisyenler onu çok yetenekli buluyordu. İlk albümü çıktığında merakla almış, ama aradığımı bulamamış ve herkese 'bu kız aslında muhteşem caz söyler'i anlatmaya çalışmıştım. Yeni çıkan ikinci albümü ise beni kalbimden vurdu. O sakin ama muhteşem ses avaz avazdı. Bu yüzden Burcu Güneş'i yakalayıp sordum: "Bunu neden yaptın?"
CAZ İŞ YAPMIYOR
* Size de aslında caz söylemeliymişsiniz gibi gelmiyor mu?
O konuda bir dönem çok idealisttim. Fakat yaşadığım şeylerden sonra Türkiye'de caz söylemenin insanı bir yere getirmeyeceğini gördüm. Daha fazla insana ulaşmak ve konserler vermek istiyordum; bu cazla olmaz. O tarzda inat ettiğiniz zaman birkaç barda hayatınızı geçirmek zorunda kalıyorsunuz. Açıkçası hayatımı oralarda tüketmek istemedim.
* Sizi Garo Mafyan keşfetti ve apar topar, bir günde İstanbul'a geldiniz...
Evet, bir günde toparlanıp İstanbul'a geldim. Nisanda geldim, haziranda albümüm çıktı. Çok keskin bir virajdı. Yıllardır barlarda, otellerde şarkıcılık yapıyordum. Ama artık hayatımda tam da istediğim gibi, 'kesin' bir şey vardı. Benim masalımın başlangıcıydı bu.
* Peki masalın gidişatından memnun musunuz?
İstanbul çok büyük bir şehir. Bu beni önce şaşırttı. İlk albümde her şey alelacele oldu ve beni çok fazla yönlendiren insan vardı. 'Onu giyme bunu giy, o ruju sürme bunu sür.' Kendini nasıl rahat hissediyorsan öyle yap diyen yoktu. Benim doğallığıma hiç uymayan şeyleri yaptım ve kendimle bir kişilik çatışmasına girdim. İnan bana, bir dönem kendime 'ben nasıl biriyim, aslında ben kimim' sorusunu sordum. Fakat sonraki üç yıl içerisinde bende pek çok şey oturdu ve olan bitene alışmaya başladım. Alışmaya başladıktan sonra da kendi içime dönüp 'bu ortamda ben ne yapabilirim'i düşünmeye başladım. Şimdi kendimden memnunum.
* Babanızı çok merak ediyorum. Müzikle onun sayesinde tanıştınız herhalde.
Babam profesyonel olarak hâlâ müzik yapıyor. Gitarist ve şarkı söylüyor. 13 yaşlarındayken babamla Alanya'da sahneye çıkıyordum. O zamanlar ikimize de yurtdışından çok teklif geldi, fakat babam bazı konularda tutucu bir adam olduğu için kabul etmedi.
* Şimdi geldiğiniz nokta için ne diyor?
Yaptıklarımdan memnun ama belki onunla kalıp müzik yaşantımı onunla devam ettirmemi istiyordu. O yüzden aramızda bazen belli belirsiz bir kırgınlık oluyor. Ama o hayatta istikrar yok. Beş sene bir yerdeysen sonra başka bir yere gitmek zorundasın. Ben öyle yaşamayı asla istemedim. Benim yaşamak istediğim hayat bu. İstikrarlı. Çünkü geçmişime baktığım zaman, 25 yaşında olmama rağmen sekiz ayrı hayat yaşamış olduğumu görüyorum. Reenkarnasyona inanmam, ama eğer varsa bunun gibi bir şey olmalı.
Bir gün mutlaka...
* Sizin de diğer sanatçılar gibi yurtdışına açılma isteğiniz vardır herhalde...
Bir gün dünya çapında olmak isteyeceğimi biliyorum. Bu işin en yüksek noktası yurtdışına çıkmaksa, ben de bunu istiyorum ve kapasitem olduğuna inanıyorum. Düşünüyorum; kim yapabilir bunu Türkiye'de? Beşten fazla insan yapamaz, ama ben bunlardan bir tanesiyim.
BURCU DION
* Bunu bir sanatçı ancak kendi mi başarabilir yoksa destek alabileceği insanlar var mı?
Kendi tanıtımını kendin yapacaksın. Sony ve Universal uluslararası şirketler örneğin. Peki bugüne kadar hangisi ellerindeki sanatçıyı yurtdışında başarıya ulaştırabilmiş? Ki bunlar Celine Dion'un, Mariah Carey'nin, Madonna'nın bulunduğu şirketler. Ama ortada bir şey yok. Bu tamamen kişiyle ilgili. Bir gün mutlaka yurtdışına açılacağım.
Otobüse atladım anneme kaçtım
* Farklı hayatlar yaşadığınızı söylüyorsunuz. Nasıl oluyor bu?
İzmir'de dedem, babaannem ve babamla yaşadığımız bir ortam vardı. Kendimi hayattan kopuk hissederdim. Babamı pek göremezdim, annemi ise zaten hiç görmüyordum. 18 yaşında evlendim, sonra ayrıldım. Öyle bir rolüm de oldu. Sonra, annemle yaşadım. Hepsinde farklı farklı ortamlarda farklı insanları yaşamak zorunda kaldım.
* Boşanan ailelerde velayet pek babaya verilmez?
Mahkeme beni babama verdi çünkü annemin maddi durumu iyi değildi.
ERKEKLERE GÜVENMİYORUM
* Peki bu yüzden annenize kızdınız mı?
Anneme bir kırgınlık duydum. Beş yıl onu hiç görmedim, bu süre içinde sadece üç kez telefonlaştık. İçimde çok büyük bir anne merakı vardı. Babam görüşmemizi istemiyordu. Ben en son, yani üçüncü telefon konuşmamızda 'ben reşit oluyorum ve artık senin yanına kaçıyorum' dedim. Bir sabah cebime paramı koydum ve otobüs terminaline gittim, akşam sekizde İzmir'deydim. Annem beni karşıladı. Baktım orada bekleyen küt saçlı bir kadın var. Birbirimizi herhalde gözlerimizden tanıdık. Bana ilk sorduğu şuydu: "Sen dişlerini mi yaptırdın?" Hayır anne ben böyleyim dedim. Sonra da sarılıp ağladık tabii. İşte sonra böyle bir yaşam başladı ve annemle koyun koyuna yatmaya başladık.
* Bu olay insanda nasıl bir iz bırakıyor?
Psikolojik bir takım sorunlara sebep oluyor, ama daha güçlü olmama da sebep oluyor tabii ki. Bazı insanların çok çabuk pes edeceği olaylarda ben daha dirençli olabiliyorum. Yine de çocukluğumdaki özlemleri atamıyorum üstümden. Çocukluğumu tam olarak yaşamadığımı düşünüyorum.
* Peki evliliğe bakışınızı değiştiriyor mu?
Evliliğe değil, ama erkeklere güvenim yok. Evliliğin iyi bir şey olduğuna inanıyorum; gelgelelim erkeklere hiç inancım yok. Ve çok karamsarım. Bir kadın ancak güvenmeye başladığı zaman sevmeye başlar bence.
Aslı E. PERKER
|