Çok dar bir köprü
Ekonomik programa karşı en önemli direniş "odağı" olarak faaliyet gösteren Enis Öksüz'ün gönderilmesiyle başlayan "ihtiyatlı iyimserlik" devam ediyor.
Ancak bu ihtiyatlı iyimserlik henüz "güven"e dönüşmüş değil. Ekonomistler, aralarında teknik ve karışık tartışmalara devam etseler de temel konuda aynı fikirdeler: Türkiye henüz asıl köprüyü geçememiştir ve bu köprüyü geçmesi zaman alacaktır.
Ankara'nın küçük oyunlar içinde dağılmış, küçük ufuklara hapsolmuş politikacı esnafı, yanlışların maliyetinin ne olduğunu yavaş yavaş kavrıyor. Yavaş yavaş diyoruz, çünkü "tam" kavradıklarına ilişkin bir inanç oluşsa, zaten "güven ortamı" denilen durum da ortaya çıkacaktır.
Ankara'nın politika esnafı şimdilik şunu görmüştür: Yaptıkları her ayak oyunu ve çapsız politikacılık; döviz kurundaki artış olarak, Türk Lirası'nın biraz daha güçsüzleşmesi ve Türk halkının biraz daha fakirleşmesi olarak geri dönmektedir.
Güven krizinin özeti
Gelinen bu noktada, henüz esasa ilişkin hiçbir şey de değişmiş değildir. Türkiye'de "sermaye kalmamıştır", çünkü mali sistem çökmüştür. Sermaye olmadığı için yatırım yapılamamaktadır, dolayısıyla üretim azalmakta ve işsizlik artmaktadır.
Fakirleşen, gerçek geliri sürekli azalan halk da tüketimi kısmaktadır. Türkiye'de herşey daha az üretilmekte, daha az tüketilmektedir. "Daha kötü günler gelecek" diye bekleyen insanlar, bu beklenti yüzünden daha da az harcamaktadır.
"Güven" krizinin özeti budur.
Ekonomik programın en küçük bir "fire" olmadan yürümesi zorunluluğu da bu kritik noktadan kaynaklanmaktadır.
Önce mali sistem düzelecek, faizler "makul" oranlara çekilecektir. Önünü görebilen, geleceğe güvenmeye başlayan insanlar gidip bankalardan kredi alacak ve yatırım yapmaya başlayacaktır.
Korkunun öteki yüzü
Bunun olabilmesi; önce mali sistemin kendine gelmesi, ardından ekonominin çarklarının dönmeye başlayabilmesi için de Türkiye'ye "para gelmesi" gerekmektedir. Bu "para yokluğuyla" birlikte bir "korku" yayılmaktadır: "Yabancılar gelecek, şirketlerimizi ucuza alacaklar."
"Bu korku"nun alternatifi bugün yaşanmaktadır: Sermayesiz kalan şirketler kapanmakta, daralmakta, üretememekte ve insanlar işsiz kalmaktadır.
İşin doğrusu Türkiye'ye yabancı sermaye de gelmemektedir. Çünkü, uzun vadeli yatırıma dönük sermaye de öncelikle "güven" ortamına bakmaktadır. Eğer bugünkü "durma" noktasından "hareket" noktasına geçilemezse ne olacağı bellidir: Ankara politika esnafının yol açacağı ilk "musibet" durumunda enflasyon 100'e vurur, sonra katlanır katlanır gider.
Çok dar bir köprüden geçiyoruz, rüzgârlar da çok sert esiyor. Düşersek, bizi çıkarması için hiç kimseden medet umacak halde de değiliz.
|