Bir insanın ülkesinin geleceğinden umut kesmesi kadar ağır bir ruh yarası olamaz.
Zor koşullarla karşılaşmamıza rağmen, hiçbir zaman böyle bir ruh hali içine girmedik.
1980 yılı sonlarının karanlık günlerinde, "Umudu kesme yurdundan" şarkısını yazarken de bu duygular içindeydim.
Elbette bu ülkenin potansiyeli çok büyük!
Elbette dayanışma ile bu sorunları aşabiliriz!
Ama ne yazık ki yönetim kadroları umuda kapılmamıza izin vermiyor.
Toplum, doğal dengelerine bırakılsaydı, bugüne kadar olgunlaşır, doğruyu eğriden ayıracak hale gelir ve yanlışlarını düzeltirdi.
Ama o kadar çok müdahaleye uğradı, o kadar çok biçimlendirildi, o kadar beyni yıkandı ki, doğal gelişimini tamamlayamadı.
Genetik mühendislerinin elinde oyuncak olan ve durmaksızın genleriyle oynanan ucubelere döndük.
Siyaseti, ticareti, kültürü, toplumsal yaşamı, çağdaşlığı, gelenekleri kendi kafalarına göre oluşturan proje mimarlarının yap-boz tahtası haline geldik.
O kadar müdahaleye ve zorlamaya dünyanın hiçbir ülkesi dayanamazdı.
Türkiye'nin geleceğinden umut kesmiyoruz ama nedensiz ve aşırı bir iyimserlik yerine özeleştiriye açık ve ihtiyatlı bir iyimserliği seçiyoruz.