Çocuklarına durmadan bir şeyleri açıklayıp çene yoruyorlar. Oysa Börketay Can aslında bir 'Öküz Can'dır. Yaz geldi, ortalık düğün dernek kaynıyor. Gidiyoruz tabii. Sosyal sorumluluk gibisi yoktur biliyorsunuz. Ama hayır düğünlerini ekstradan seviyorum itiraf etmeliyim ki...
Gittiğim son düğün yeni jenerasyon anne babaların çoğunlukta olduğu bir düğündü... Onları izlemek kadar eğlendiğim başka bir şey var mı bilemiyorum. Yazma, içinde kalsın, çocuğun olduğu gün bütün bunlar sana kelime kelime yedirilecek diyorum ama dayanamıyorum tabii. Görüyoruz, gülüyoruz falan... Hayatın en lüzumsuz noktalarına değinen yazar olarak haliyle... İçimize atıp geçiştiremiyoruz... İnsanın içine kötülük girmeye görsün.
Yeni jenerasyon anne babaları çok kolay tanırsınız. Çocuklarının ismi yüzde doksan, ilk defa duyduğunuz abuk subuk isimlerdir. Sonlarında illa ki bir "Can" vardır. Börketay Can, İlkesil Can, Oğul Can... Kız isimleri ise bugünlerde Su ya da Naz ile bitiyor. Bade Naz, Dane Su, Selinnazcansu... Yeter ki eve gelen Çarşambalı çocuk bakıcısı çocuğun ismini söyleyebilmek için sekiz takla atsın. Yeter ki çocuk hayatı boyunca ismini üç kere tekrar etmek zorunda kalsın... Bir de üç ismi birden söylemezler mi sürekli. Koyduk, kullanacağız!
Yeni jenerasyon anne babalar anlayış kumkumaları şeklinde gezerler. Mükemmel çocuğu yetiştirmek için yola koyulmuşlardır ya. Sinirlenmek, bağırmak çağırmak... Elbette ki olamaz. Onları, bütün işi gücü, eğlenmeyi bir kenara bırakmış, en sevimli sesle çocuğa saçma sapan açıklamalar yaparken görürsünüz. "Hayır İlkesil Cancığım, bu gece gelinle sen aynı yatakta yatamazsın... Börketaycığım o nikah masasına çıkıp tepinmen hiç doğru bir davranış değil. İner misin lütfeeen... Selinnazperisucukçuğum....Makdomalts oyuncağını istersen sonra arayalım çünkü şu an düğündeyiz..."
Cincik cincik her şeye cevap. Şöyle ağız tadıyla "elinin körü" diyemezler. Niye? "En iyi anne yarışmasını" sonra kim kazanacak?
Diyemiyorlar da daha mı başarılı oluyorlar? Yoo... Kibarlıktan anlaması beklenen Börketay Can esasen bir Öküz Can'dır ve ne dersen de o tepinmeye ve ciyaklamaya devam eder. Anası "lütfeeen" dedikçe o "banne ya" der, tepindiği sırada muhakkak birkaç masa devirir, bir iki kişinin ayağına basar, düğünün tadını kaçırır. Sonunda anne patlar ve kabak demlenmekte olan babanın başına patlar. "Büleeent, şununla biraz da sen ilgilenir misin lütfeen!"...
Çocuk "şu"dur artık, Bülent de maalesef evin maymunu.... Çünkü Bülent, havuza atılan iğrenç plastik oyuncağı almak için paçaları sıvamıştır bile. Bu durumla birlikte her şey açığa çıkmıştır artık. Ne evlilik mükemmel gidiyordur ne de çocuk arzu edildiği gibi ideal bir çocuktur.
Bütün gerilim de buradan gelir zaten. Evliliğimiz süper, çocuğumuz çok zeki... En iyi anne baba biziz. Buna ikna edilecek insanlar illa ki.
Bazen bu düğün derneklerin tam anlamıyla "kim çocuğunu en çok seviyor yarışması" olduğunu düşünüyorum. Yani havuza giren babayı gördükten sonra...
Mesele havuza oyuncak almaya girmek ya da girmemek değil aslında. Tabii ki girilir de... Madem bu kadar rahatsın o zaman başından itibaren hiçbir şeyi umursama. Yapma o açıklamaları. Bırak çıksın masaya... Çok ileri giderse zaten birisi "Yuh artık" deyip, ensesinden tutup indirir... Bağıracaksa yine bağıracaktır, en azından boşuna çene yormamış olursun... Sonunda onun dediği olacaksa zaten, niye debeleniyorsun ki kibar, modern, güçlü anne-baba numaralarıyla. Teslimiyeti baştan ilan et, herkes rahat etsin... Nasılsa veletin dediği oluyor.
Mutlu TÖNBEKİCİ