Son elma şekeri: Yenilikçiler
Fazilet Partisi'nin "Yenilikçiler"i eski yüzleriyle yeni parti kurma çalışmalarına devam ediyorlar. "Eski yüzleriyle" diyorum çünkü bu isimler "Adil Düzen"i bize anlatanların ta kendisi..
Türkiye bugüne kadar ne zaman siyasi bir bunalım yaşasa birileri çıktı ve yeni yalanlarla milleti uyuttu. Türk insanı her zaman kendi iyi niyetinin, kolayca unutuvermesi ve inanıvermesinin kurbanı oldu. Faturayı hep kendi ödedi..
Yenilikçilere aylar önce "Yeni olan ne? Bize yeniliği anlatın. Plânınızı, programınızı açıklayın" sorusunu ilk soranlardan biriyim. Son zamanlarda yaptıkları yarım yamalak açıklamalar da bana bir zamanlar duyduğumuz "İstediğimiz düzeni gerekirse çikolata kağıdına sarar yuttururuz" sözlerini hatırlatıyor. Bu, -yeni- kelimesi -yetmez-, yepyeni, pırıl pırıl söylem acaba çikolatala kağıdı mı?
Yoksa acaba, yalandan, dolandan, soygundan bıkan ve yine birilerine inanma ihtiyacıyla yanıp tutuşan milletin eline tutuşturulan elma şekeri mi?
Eğer öyleyse bilmeliyiz ki bu son inanmamız, son elma şekerimiz olacak. Türkiye öyle bir siyasi karmaşaya girecek ki içinden en az bir 50 yıl daha çıkamayacak. Bunun olmaması için her cümleyi, her sözü çok iyi değerlendirmek ve geçmişi unutmamak gerekiyor.
Abdullah Gül bir yandan dini siyasete alet etmeyeceğiz, dindarların partisi olmayacağız (dindarların partisi olmakta sakınca yok oysa, insanlarımızın çoğu dindar..) derken öte yandan "Müslüman sol" kimliğiyle çıkacaklarını açıklıyor. Ne demek Müslüman Sol? Diğer sol partiler ve onlara oy verenler Müslüman değil demek mi istiyor acaba? Örneğin bu, benim kafamda soru işareti..
"Bizim lâiklik anlayışımıza göre herkes inancını serbestçe ortaya koyacak.." cümlesi bir diğer soru işareti. Laiklik tanımına göre insanlar zaten inancını istediği gibi yaşar. Sadece kamu dairelerine inancıyla ilgili kılıkta giremez. Yani "Ben inancıma göre karaçarşafla Meclis'e, okula, devlet dairesine gideceğim" diyemez. Oraların kıyafet standardı neyse buna uymak zorundadır. Ki böyle olmasa, demokrasilerde madem ki insanlar inancında özgürdür, o zaman inancına göre kafasını kazıtmak arkada uzun bir örgü bırakan, yerlere kadar beyaz elbiseler giyen "Hare Krişna"larda bu kıyafetleriyle İngiliz, Amerikan Parlamentolarında yerlerini alırlardı.
(Yarın devam edecek)
"Sağlıklı ilişki"ye zamanınız yok!
Başbakan Bülent Ecevit, MHP-Derviş gerginliğinin giderilmesi için elinden geleni yapacağını açıklamış ve "Aralarındaki ilişkinin çok sağlıklı bir yola gireceği kanısındayım" demiş.
Bunları duyunca benim de sizin gibi içime fenalıklar geliyor. Hali.. Halo.. Tamam, şimdi buldum halü.. Halüsinasyonlar görmeye başlıyorum. Bunların birinde Meclis'in önünde yere bağdaş kurmuş ağlamaktayım. Yanımda binlerce kişi var. Birlikte, bir yandan ağlıyor, bir yandan "gidin artık, bizi rahat bırakın" diye bağırıyoruz.
Sayın Ecevit'in elinden acaba, gerginlik çıkaranları yollamak gibi birşey gelemez mi? Örneğin şu anda Türkiye'nin sorunlarının kıskançlıkla, parti çıkarıyla, seçim kaygılarıyla karıştırılmayacak ölçüde ciddi olduğunu anlayacak kadar aklı olmayan bakanlarına "Çekil" diyemez mi? Anlıyoruz, bu bir koalisyon hükümeti ama kendisi de sonuçta Baş-bakan, herhalde hükümet içinde bir otoritesi, bir ağırlığı vardır. (Yoksa o da mı yok?)
Şimdi "Peki, Kemal Derviş'in bulunduğu toplantılara katılmayan Devlet Bahçeli'yi ne yapsın?" dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Ona da çok ağır bir ekonomik kriz geçirmekte olan ülkede, eğer devlet adamı sorumluluğunu taşımayacaklarsa artık bir "ara dönem hükümeti" kurulmasının kaçınılmaz olacağını anlatıverir bir zahmet.
Geçen Cuma Adana'dan telefon eden bir okurum 33 yıllık doktor olduğunu, ama hiç böyle bir dönem yaşamadığını söyledi ve "Hastalarım ilaç parası bulamıyorlar. Kan tahlili yaptıracak paraları yok" dedikten sonra anlattı: "Geçenlerde iki günlük rapor isteyen bir memur hastama nedenini sordum. 130 milyon aylık aldığını ama krizle birlikte bu paranın hiçbir şeye yetmez olduğunu, çocuklarına simit alacak parası çıkışmadığı için bunalıma girdiğini anlattı. İntiharı düşündüğünü, biraz dinlenmesi, bir çare araması gerektiğini söyledi. Para teklif ettim ama onu da kabul etmeyecek kadar onurluydu.."
Bilmem, bu tür hikâyeler (!) kendilerini etkiliyor mu? Malum, lojmanlarda, köşklerde ekonomik kriz pek hissedilmiyor.
Ama benden söylemesi "sağlıklı ilişki" falan için fazla zamanları kalmadı artık!
Catherine Derviş doğruyu yapıyor
Kemal Derviş Türkiye'ye gelmeden önce Neslihan Taki'yi tanımıyorduk. Onun büyük ilgi görmesi sonucunda Neslihan Hanım da "Derviş'in eski eşi" olarak ortaya çıktı.. Ve çıkmasıyla, kendisine uzatılan her mikrofonu kapması da bir oldu. Kemal Derviş'in huylarından, Doğu'daki kadınların yaşantısına kadar hemen her konuda fikirlerini bol, bol öğrendik. Geçenlerde Sabah'ta 'L'officiel' dergisinden alınmış bir röportajı, yine Derviş'in huyundan, suyundan, ayrılık hikâyelerine kadar çeşitli bilgiyi tazelememizi sağladı.. O arada Neslihan Taki, Catherine Derviş'i de konuşmadığı için eleştirmiş.
Ürküyor, konuşmuyor. Ben onun yerinde olsam çıkar konuşurdum. Faal olurdum. Ben konuşmayı seviyorum. Cathy Hanım'ı görsem ona da söyleyeceğim" demiş.
Görsem, ben de konuşmamakta çok haklı olduğunu söyleyeceğim. Türkiye'de bol keseden konuşan, ortalarda dolaşan, magazin malzemesi olan insan sayısı lüzumundan fazla.. Siyasetçilerin de konuşmaktan, sıkıntı vermekten başka birşey yaptıkları yok.
Bir Derviş, görevini ciddiyetle yapıyor, hiç değilse onu yıpratmayalım. Yıpranmamak için de kendisinin ve eşinin ancak gerektiği kadar konuşmaları lâzım.. Bilmem anlatabiliyor muyum Sayın Taki!
|