|
|
|
New York sokaklarında
New York'un "Manhattan" kesimi, güvertesinden gökdelenler yükselen bir büyük gemiye benzemekte... Cetvelle, santimi santimine çizilmiş sokakların omuz başlarına dizili evleri, işyerleri, parkları ile yerleşim birimleri de bu geminin kamaraları... "Central", "Gramercy", "Marcus Garvey", "Carl Shurz" gibi parklar ise geminin güvertesindeki "yüzme havuzları"...
Biraz nefesimi tazelemek niyetine "Bryant" parkının kapısı önünde duruyorum. Parkın çevresi "JVC Jazz Festivali"nin afişleriyle donatılmış, ortasında kurulan platformda, benden biraz ihtiyar bir grup, şarkı söylerken bine yakın kişi dans etmekte... "Bryant Park Grill"de "soğuk domates çorbası" içiyorum, fakat açık hava olmasına rağmen "sigara" tüttürmek katiyyen yasak...
Özgürlükler ile yasakların iç içe yaşadığı bir kent olarak da düşünülebilir Manhattan. Bir köpeğin kakasını "Gramercy Park"ın çevresine yapmasının cezası 150 Dolar. Ama aynı köpek, "Madison Sq. Park"ta hayatının keyfini sürebilir. "Tanrımız lezbiyendir" pankartlarıyla lezbiyenler yürüyebilir, ama bahşişini eksik tutarsanız bir taksi şoföründen dayak bile yiyebilirsiniz. Doğa bile Manhattan'da özgürlük ile yasak ikilemi içinde: Sokak arasında terden bunalabilir, ama yol ağızlarında rüzgârla arkadaşlık kurabilirsiniz. Çünkü ara ve çıkmaz sokakları olmayan bir kenttir Manhattan...
SALİ AŞKINA
Tuvalini mümkünsüzlüğün aşıldığı tek yer olarak tanımlayan ressam Sali, işte bu atmosfer içinde Manhattan'ı mekân tuttu yaklaşık bir ay süreyle... Ben de Tuğrul Eryılmaz ve İdris Akyüz ile bu bir aydan üç günün tanıklığını yaşadım.
Sali'nin resimlerinin sergilendiği "The Grand Gallery", "The National Arts Club" bünyesinde büyükçe bir galeri. Kulübün yüz yılı aşan bir geçmişi bulunmakta. Önünde yer alan "Gramercy Park"a yalnız üye olanlar girebiliyor. Şairler Derneği'nin de bulunduğu kulüp binası adeta bir müze... Duvarların her santimetre karesi resim ve heykellerle bezeli... Sali'nin sergisi yanında, daha küçük bir galeride ise Mark Milroy'un resimleri sergileniyordu.
DERVISH RESTORANI
Fenerbahçe'nin eski futbolcularından Salim, hani dünya ağır sıklet boks maçlarının yapıldığı "Madison Square Garden"ın de bulunduğu "7th Ave"de "Dervish" adında bir restoran işletmekte. Mönüsünde ise "Aslan Sütü", karides üzerine sarılmış pastırma ve Manhattan'da yaşayan Türkler bulunmakta... Tabii, Manhattan'da ilk geceyi "Dervish"de karşılıyorum.
Ertesi gün Sali'nin vereceği resepsiyondan çok, Türkiye'den konuşuluyor, bizim gibi yeni gelenler New York'u keşfe çalışırken, "yerleşik"ler ülkede olup bitenlerin telaşında... Ve gecenin bir vaktinde Ahmet Ertegün teşrif ediyor, elinde bastonu ile... Sali'nin sergisinin önemini vurguluyor, "Burası" diyor, "dünya sanatının başkenti. Dünyaya açılmak için buradaki kritiklerin dikkatini çekmeniz gerek. Oturduğunuz ülkede güzel işler yapabilirsiniz, ama dünyaya açılmak için mutlaka burada olmalısınız."
Ertesi gün Ahmet Ertegün'ün bu saptamasıyla gidiyorum Sali'nin resepsiyonuna. Kokteylden önce "The National Arts Club" Başkanı James Jr. Aldon da konuşmasına Ertegün'ün söylediklerinin bir benzeriyle başlıyor, ardından sözü övgüyle Sali'ye ve resimlerine getirerek renklerle çıktığı yolculuğunun New York'ta konaklamasından duyduğu memnuniyeti belirtiyor.
Sali de artık eylülden itibaren Manhattan'ı mekân tutarak özgürlükler ve yasaklar arasında "renk"leriyle yeni yolculuklara çıkaracak düşleriyle düşüncelerini...
Bense üç günde kaybolmadan ve kimseye adres sormadan, neredeyse bir baştan bir başa dolaştım Manhattan'ı. Özüm kaybolmadı ama, İstanbul'a indiğimde New York'ta bagaja verdiğim bavulumun yerinde yeller esiyordu. Bir tek sushi, yosun çorbası ve salatasına alışamadım. Umarım Sali alışır.
rdurbas@mynet.com.tr
REFİK DURBAŞ
|
|
|
|