Türkiye'yi soymaya "ulusal onur" mu diyorsunuz?
Avrupa Birliği ile IMF şimdi, ihale yasasının değişmesi için, aynı Telekom'da olduğu gibi bastırıyor. Yeni hazırlanan taslağın da "Türkiye'yi soymaya" uygun olduğunu davul çalarak beyan ediyor
Türk siyasal kurumunun, koskoca Türkiye'yi bir "iç sömürge" gibi görüp, soyup soğana çevirme arzusu, dibe vurmuş olmamıza rağmen müthiş bir iştiyakla devam ediyor.
Yeryüzü, ürettiği çok yüksek teknolojili mallarını satın alabilecek bir ileri zenginlik aşamasına Türkiye'nin ulaşmasını istediği için buranın egemenlerine "kendi halkını soyma" diyor. Ankara ise bu soygunu "ulusal onur" palavralarıyla sürdürmeye debeleniyor. Ne garip ki, "ulusal onur"dan söz edenlerin eylemleri ve önerileri Türk halkının sürekli fakirleşmesine neden oluyor. Halkını bir şekilde "özgürleştirip, zenginleştirmeyen" bir ulusal onur anlayışı gördünüz mü siz hiç?
Bu, olsa olsa, "ırk ayrımı" uyguladığı dönemde Güney Afrika'da görülebilirdi. Bir avuç beyaz azınlığın ülkenin geniş zenci yığınlarına köle muamelesi yapıp, buna büyük bir şiddetle karşı çıkan yeryüzüne de "ulusal onurdan" bahsetmesi gibi... Biz de, Ankara'nın ilkel ve gözü dönmüş siyaset kurumunun "zencilerine" döndük. Yeryüzü de olmasa yanmışız. İyice fakirleşip, iyice tutsaklaşacağız.
Telekom'a bak gör halimi
Olup bitenin "ulusal onur" mu, yoksa Türkiye'yi soymaya yönelik sistemli bir kırk haramiler hareketi mi olduğunu en iyi anlatan örnek Telekom'da son yaşananlar. Bilgi çağının iki temel motoru var. Bunlardan biri elektrik, diğeri iletişim. Bunlar piyasada rahatça ve ucuzca alınıp satılmadan "bilgi çağının" alt yapısını oluşturmanın imkânı yok. Elektriğin ve iletişimin tüm dünyada özelleştirilmesi günümüzün vazgeçilmez bir gerçeği.
Aklı başında bütün ülkeler bunu gerçekleştirdi ve yeni çağın gereklerini hazırladı. Türkiye hariç. Avrupa'nın en fakiri haline gelmemiz boşuna değil. Hiçbir zaman "nasıl özgürleşiriz ve zenginleşiriz" diye konuşmayan, "güvenlik ve onur" tatavasıyla tepetaklak yuvarlanan şaşılası bir ülke burası.
Medya nedense IMF'e verilen Niyet Mektubu'ndaki "Telekom bölümünü" iri puntolar ile Ankara'nın gözüne sokmak istemedi. Yılda 5 milyar dolar kâr ederek Türk ekonomisini zenginleştirecek olan Telekom, bir partinin "darı ambarı" muamelesi gördüğü için geçtiğimiz yıl zar zor 700 milyon dolar kâr edebildi. "Ulusal onur" narası atanların Türkiye'yi sürekli fakirleştirmesinin tipik bir örneği bu.
IMF, Telekom'daki iletişim hizmetlerinin piyasaya devredilebilmesi için yeni bir yönetim istedi. Yeni yönetiminin de "yetkinlikleri kanıtlanmış tecrübe sahibi" profesyoneller olmasını şart koştu. Yani atanacak yeni heyet, dünyanın neresinde olursa olsun Telekom muadili bir şirketi yönetecek ve kâr ettirebilecek düzeyde insanlardan oluşacaktı.
Ankara, bu şartı önce kabul etti sonra da çamura yattı. Dil bilmeyen, partilere göbekten bağlı militanları yönetime atamayı sürdürdü. 20 milyar cirosu olan bu kuruluş, taraftarlara iş bulmaya, yönetimi ele geçiren siyasi partinin etkin olduğu yerlere lüzumsuz yatırımlar yapmaya, kısacası oy avcılığı için soyulmaya çok müsait bir şirket.
IMF'in, zenginleşmesini siyaset kurumunun da soyulmasını istediği Telekom'daki kriz, Türkiye'ye bir de doların yükselmesi nedeniyle ayrıca 25 milyon dolar kaybettirdi. Türkiye'yi soymak isteyenler ise bunları "ulusal onur" diye bizlere sunmaya çalıştılar, sonunda da yeniden ilk imza verdikleri Niyet Mektubundaki sözlerine geri döndüler.
ULUSAL ONUR AVAZELERİ
Türkiye'yi soydurmamak konusunda IMF Ankara'ya galip geldi.
Allah'ın hiçbir kulu, hangi ekonomik gerekçeyle IMF'in önerilerine karşı çıktığını anlatamıyor. IMF, "Telekom"dan yılda beş milyar dolar kâr etmeniz lazım" dedikçe, şirketi oy avcılığı için soyup soğana çevirenler bu isteğe "ulusal onur" avazeleriyle karşı çıkıyorlar. Ulusal onurumuzla zenginleşmenin yolunu ise hiç göstermiyorlar, savundukları her fikir, bizim biraz daha fakirleşmemize neden oluyor. "Ulusal onur" gibi değerli bir kavram, soyguncuların birbirlerini tanımak için kullandıkları ucuz bir parola haline getiriliyor.
Telekom krizinin ertesinde usul usul gündeme gelmeye başlayan İhale Yasası'yla ilgili sorunlar da aynı mantığa dayanıyor. Siyaset kurumu, kendisini finanse eden müteahhit mafyasının, Türk halkının ölümü pahasına sürdürdüğü soyguna yeşil ışık yakmaya devam etmek için, İhale Yasası'nda, Telekom'daki katakullileri yapmaya çalışıyor.
Her depremde öncelikle kamu binalarının yıkılmasının ve insanlarımızın yitip gitmesinin sebebi var. Siyasetçi kendisini parasal desteğe boğan müteahhide iktidar olur olmaz devlet ihalesi veriyor. Üstelik kâr marjlarının çok daha üzerinde paraları hortumlaması için de hiçbir denetim yapmıyor. Büyük deprem sırasında gördüğümüz gibi, zemin etüdü mecburiyeti getirmiyor. Kendi siyasal iktidar hırsı bir yanda, deprem sırasında ölüp yiten binlerce insan diğer yanda kalıyor.
Avrupa Birliği ile IMF şimdi, bu ihale yasasının değişmesi için, aynı Telekom'da olduğu gibi bastırıyor. Yeni hazırlanan taslağın da "Türkiye'yi soymaya" uygun olduğunu davul çalarak beyan ediyor. Belli ki, İhale Yasası konusunda da aynı Telekom'daki gibi kriz çıkacak. Siyasetçi, şaibeli finans kaynağını kesmemek için kendi halkını öldürme pahasına "ulusal onur" adlı gözbağı ile direnmeye çabalayacak.
SIKINTININ ÖZETİ
Türkiye'nin bir iç sömürge halinden kurtulması, yeryüzü ölçeklerinde zenginleşip özgürleşmesi için yapılması gerekenleri "evrensel akıl" taraftarı herkes biliyor. Medya görmezden geliyor ama, IMF ile Türkiye'nin Beş Yıllık Planları; aynı konularda, aynı çözümleri öneriyor. Evrensel ekonomi yasaları Türkiye'nin zenginleşmesi için yapılması gerekeni ve uygulanacak reçeteyi aynı şekilde yazıyor.
Siyasetçi kendi kaba hırsıyla iktidarda kalmaya ve ülkeyi soymaya devam etmek istediği için yapması gereken hiçbir işi yapmıyor. Yapılmasın diye de direniyor. Telekom'da IMF'e verilen reçeteye uygun kararlar alsaydık, oraya profesyonel, kalibresi yüksek, deneyimli, dünyaya açık, dil bilen, sadece Türkiye'de değil dünyanın her yerinde yöneticilik yapabilecek adamları atasaydık, bundan Türkiye mi kârlı çıkardı, başkaları mı?
Ankara ekonomik aklın tersini yapmaya çabaladı. Ve bunu çok ilkel ve kaba bir demagojiyle yutturmaya çalıştı. Gerçekten de, Türkiye'deki siyaset kurumunun bu iç sömürge mantığına karşı IMF "ana muhalefet" partisi haline geldi. Ne hazin.
Onur, insanın kendine saygı duymasıdır. Ulusal onur ise, bir ülkenin kendine saygı duymasıdır. Köprüsünü yapayamayan, parasını pul eden, bilim ve teknoloji üretemeyen, vatandaşına dışkı yediren bir ülkenin onuru olur mu?
Olsa olsa, orayı talan eden kırk haramileri olur. Şimdi bunlar son atımlık barutlarıyla Türkiye'yi "evrensel zenginlik ülkesi" yapmak isteyen dış iradeye direniyorlar. Yaşadığımız sıkıntının özeti bu.
|