  
Devrim'in trajik ölümü ve bizim çocuklar kim?
Ne demekti ralli? "Otolar yarışıyor da, bildiğiniz gibi değil..." denmekteydi. İlk başta şöyle anladık:
"Ralli; parası bol olanların gıcır gıcır otomobilleri parçalama merakı..." Canlarını böyle bir "züppelik (?) uğruna" tehlikeye atıyorlar...
1967-69 yıllarında patladı "ralli" modası. Öyle patladı ki; ralli merakın yoksa "old fashion"sın... Sosyetede ne işin var? Böylece sosyete 17'den 77'ye ralli konuşur oldu.
-Alpin Renolar canavar!..
-Rallice konuşmazsan kızlar nanay..
-Memo var ya... Uludağ'a tırmanan bir otomobilin motor sesinden markasını söylüyor. (Bu Memo kızların gözdesiydi).
Kimisi sürüyor, çoğunluk çeneyle ralli otosu yürütüyordu.
O yıllara kadar sadece "bayağı zengin olanlar" oto sahibi... Ortadirek ise ancak 1967'de Anadol üretilince özel otomobile kavuştu.
İSTOP EDEN DEVRİM
27 Mayıs 1960'tan hemen sonra Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in emriyle "ilk Türk otomobili" yapılmıştı. 22 mühendis elleriyle 4 buçuk ayda bitirmişti. Türkiye'de otomobil fabrikası yok ki.. Elbette elle yapacaklar. Hem de Eskişehir demiryolu fabrikalarında.. Motorunu tamamlamışlar, karoseri çekiçlerle döverek tam el işi ortaya çıkarmışlardı. Markası Devrim idi. Dört tane Devrim üretildi. Yaşasın!..
29 Ekim 1961 Cumhuriyet Bayramı. İlk Türk otomobilinin törenle çalıştırılacağı gün geldi çattı.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Meclis'in önünden Devrim'e bindi. Anıtkabir'e gidilecekti.
Bir heyecan, bir heyecan...
Otomobili yapan mühendisler titriyor. Cumhurbaşkanı Gürsel de duygulu. İlk Türk otosu, ne demek? Yıllardır süregelen "Biz toplu iğne bile yapamayız" kafası kırılacak. Sonra da tayyare yapacağız.
Sürücü kontağı çevirdi: Garrrrr!...
Hey maşallah!.. Oldu bu iş.
Debriyaj, vites, bas gazaaa...
Tekerlekler dönüyor...
Otomobil aldı yolu. Bu yol macera dolu...
Hey n'oldu?.. Devrim öksürmeye başladı. Kötü öksürüyor. Tıkanıyor... Hırladı, katıldı kaldı.
Devrim istop etmişti.
-Acaba adı Devrim olduğu için mi istop etti?
Otomobili üreten mühendisler mosmor... Cumhurbaşkanı tatsız... Mühendisler ve teknisyenler koşuştu. Devrim'in orasını burasını mıncıklamaya başladılar. Eyvah!.. Benzin koymayı unutmuşlar.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel "Avrupa kafasıyla imal ettik, Şark kafasıyla ikmal yaptık..." diyerek kırgınlığını dile getirdi.
Mühendislerin boynu büküldü. Devrim iki adım atıp ölmüştü.
Ertesi gün gazeteler alay ettiler; ayıp ettiler: "İlk Türk otomobili iki yüz metre gidebildi, rezalet..." filan gibi başlıklar salladılar. Daha sonra da "İlk Türk otomobilini yabancı oto firmaları sabote etti... Hainler!.." söylentileri kulaktan kulağa uçtu.
-Vay canına!.. Yapar bunu gavurlar beyefendi. Türk'ün kalkınmasını istemezler.
-Tabii.. Yoksa Osmanlı gibi başlarına bela oluruz.
-Hem bu defa Viyana'dan dönmek yok!..
-Yürürüz Münih'e kadar!..
-Zaten 68'inci vilayetimiz...
-Tabii ya... Kah, kih, kikirik...
-Uyanın!.. Devrim ne demek muhterem? Komünist otomobili mi bu? Bırakın, unutun... (Adının Devrim olmasına bir kısım halkın gösterdiği tepki de otomobilin unutturulma çabalarına hız kattı)
Sonuçta; Devrim'in cesedini depoya kaldırdılar. 39 yıl nefes almadı. 2000 yılında kontağı çevrildiğinde çalıştı... Mucize miydi? Hayır. 39 yıl önce Devrim'e haksızlık yapıldığı belgelendi. Devrim taş gibi otomobildi. Çünkü Eskişehir'den Ankara'ya trenle nakledilmişti. Nakledilen otolara güvenlik sebebiyle çok az benzin koyulur. Günün heyecanı Devrim'e benzin koymayı unutturmuştu. İlk Türk otomobilinin kötü kaderiydi...
Devrim ne yazık ki üretilmedi. Talihsiz olay yaşanmasaydı oto fabrikası ve yan sanayi kurulacaktı. İlk özgün Türk otomobilleri üretilecekti.. Türkiye'nin sanayi anlayışına yön ve büyük moral verecekti. Devrim'i üreten 22 Türk mühendisini saygı ile anmak gerekir. Onu imal eden ve 40 yıldır koruyan demiryolcuları ödüllendirmek, onlara şapka çıkarmak boynumuzun borcudur. İnşallah bir sayın bakanımız da Devrim'in bir müzede sergilenmesi için talimat verir. Gençler, 40 yıl önce 1961'de Türk mühendislerinin bir otomobil yaptığını öğrenirler... Ve 40 yıl mezarda kalan otonun kontağını çevirince hala çalıştığını hayretle izlerken "Neden üstünde durulmamış?" diye sorarlar... Devrim otomobili bir anıttır. Anlaşılmalı.
KİMİN ARABASI GÜZELDİ?
Devrim otosu 1970'e gelirken unutulmuştu. "Garrrr... Gurrr..." sesleri çıkaran otomobiller caddeleri doldurmuştu. Ford modelleri gözdeydi. Önce Thunderbird, sonra Mustang!.. Vay ne arabalar!..
Beyaz renkli Thunderbird ve kırmızı döşeme... Aç üstünü de görsünler. Bir Mayk'ta bir Fikret Hakan'da var. Mayk, o dönemin Mayk Hammer rüzgarının etkisiyle fötr şapka giyerdi. Frank Sinatra'nın kısa kenarlı, enli şeritli şapkalarından... Hani bir Manhattan'da görürdünüz, bir de 50'lerin gangster filmlerinde. Bizim yerli Mayk da gangsterliğe özenirdi (?), kimisi de "İşi o zaten..." derdi. Güney Zobu'nun, yani Raki'nin dostuydu.
Mustang'a gelince... İlk kullananlardan biri Fecri Ebcioğlu idi. Bir de Ressam Nezih Dündar'ın Mustang'ı vardı. Onlarınki ilk üretim, 1964 buçuk modeldi. Şu sıralar orijinali Amerika'da 300.000 dolar ediyor.
67 ve 68 Mustanglar da makbuldü. Bir adet de bendenizin vardı. Keşke satmasaydım. Kült oldu o arabalar... Ayrıca; Charger, Corvette gibi efsane otolar da unutulmaz.
Rallicilerin otomobilleri bizimkilerden çok farklıydı. Audi, Alpin Renault, Alfa Romeo, Peugeot ve Fiat vs. gibi otomobillerdi. Doğrusu hala bilgim tam değil, markaları eksik saymış olabilirim, bağışlayın.
Ralli virüsü sosyeteyi sarmıştı ki, ilk anlı şanlı Türkiye Rallisi yapıldı. Günaydın gazetesi tertiplemişti. Ve ilk Türkiye Rallisi'ni dinamit gibi bir genç kazandı.
Pazuları ceket kollarını zorlayan sempatik, yakışıklı gencin adı, Engin Serozan idi.
Engin Serozan büyük sükse yapmıştı. Gazeteyi ziyaretinden sonra otosuyla Günaydın'ın bulunduğu yokuştan ana caddeye çıkışını unutamam. Otomobili uçmuş ve havada dönüp asfalta oturmuştu adeta...
-Haaa, demek ki ralli çıtkırıldım züppelerin işi değilmiş!...!
Engin Serozan o yılların parlak genci... Sonra iş yaptık. Benim yayınladığım ansiklopedileri almıştı. Muhteşem bir pazarlama şirketi olan Artel'in sahibiydi. Son derece dürüst bir iş adamı, gerçek centilmen Engin Serozan. Daha sonraki yıllarda yurt dışı müteahhitlik işlerine girdiğini duydum.
KİMLER GELDİ, GEÇTİ
Günaydın gazetesinden arkadaşlarım Akgün Tekin ile Berkant Kılıç Günaydın Türkiye Rallisi'ni ciddi bir organizasyon haline getirdiler. Akgün çok güzel bir de kitap yazdı.
Aynı dönemlerde, şimdi saygıyla andığımız önemli ralliciler vardı. Ali Sipahioğlu babasıydı bu tehlikeli zevkin... Renç Koçibey da öyle.. İkisi de rahmetlik oldu. Harikulade insanlardı. Renç, Berkant ve diğer dostlarla Hilton'un saunasında bir araya gelirdik.
Derkeeen; 1969'da bizim ralli şampiyonları ünlü Balkan Rallisi'ne katıldı.
Az buz iş değildi Balkan Rallisi. Bütün gazeteler Balkan Rallisi'ni takibe başladı. Haberler milli heyecan yarattı. Sonra çok sevindik. Türk ekibi ikinci olmuştu. İkincilik müthiş dereceydi. Çünkü Avrupa'nın ustalarını geçmişti "bizim çocuklar".
Kervansaray'da törenle kupaları verildi:
-Yaşasın bizim çocuklar!..
Kimdi "bizim çocuklar" acaba?
Engin Serozan'dı birisi elbette..
Ya öteki?..
Onun adı: Faruk Süren idi.
Galatasaray Başkanı olan canım...
|