  
Uluslaşma sürecinde para kavramı
Hepimizin bildiği gibi Osmanlı döneminde Türkler daha çok tarımla ve askerlikle uğraşır, ticareti de Musevi, Ermeni, Rum Osmanlılar'a bırakırlardı.
Bu yüzden para ile fazla bir ilişkileri yoktu: Ticari kuralları, uluslararası ticaretin yazılı ve yazılı olmayan dengelerini bilmezlerdi.
Cumhuriyetten sonraki Türkleştirme hareketleri sırasında ticaret olanakları gayrimüslim Osmanlılar'dan alınıp, Türk kökenlilere verilmek istendi.
Ulusal sermaye yaratma programı ile birçok Türk'e ticaret yapma kapıları ardına kadar açıldı, devlet, ihaleler vererek birtakım Türk yurttaşını zengin etmeye koyuldu.
***
1950'den sonra ise Demokrat Parti, bu zenginleştirme hareketini Anadolu'ya yaydı. Her mahallede bir milyoner yaratmak isteyen DP, kotalarla, ithalat sistemleriyle ve yine ihalelerle kendi yandaşlarına devlet olanaklarını sonuna kadar açtı.
***
Zenginleştirme hareketinin üçüncü büyük dalgası Turgut Özal ile geldi.
Bu kez hem Türkiye'nin olanakları artmış, hem de para kazanma ihtirasının boyutları epeyce değişmişti.
***
Sonuçta iş gele gele nereye dayandı biliyor musunuz: Dünyanın birçok gelişmiş ve zengin ülkesinde yolsuzluklar milyon dolar cinsinden ifade edilirken Türkiye'de milyar dolar seviyesine yükseldi.
Bu yoksul ülkede bazı kişiler, neredeyse orta büyüklükteki devlet bütçeleri kadar yolsuzluk yaptılar.
Çünkü uluslararası ticari kuralları bilen ve zenginliği kuşaklara yayarak dengeleyebilmiş ailelerden gelmiyorlardı.
Ticaret gelenekleri yoktu, kökleşmemişlerdi.
Bu yüzden ellerine geçen her fırsatı barbarca değerlendirip, yağmalama yolunu seçtiler.
***
Sanki hayali ihracat ve sahte fatura baronları böyle davradılar da, sade vatandaş çok mu dürüst yaşadı?
Hayır!
Herkes kendi olanakları ölçüsünde işin hilesine kaçmaya, aldığı paranın karşılığını vermemeye, kaytarmaya ve kestirme yoldan köşeyi dönme hayalleri kurmaya başladı.
Evinize çağırdığınız tamirci işini iyi yapmadığı için haketmediği bir parayı kapmaya, in-
şaatçı betondan malzemeden çalmaya, geceleri iki ekstra çıkaran türkücü, vergi vermemeye uğraştı.
Sonunda Türkiye, ödenen para ile alınan hizmet ve malın bir türlü dengelenemediği ve mutlaka bir tarafın öteki tarafı kandırdığı bir cehenneme dönüştü.
Ticaretle yeni tanışan Türkler, para konusundaki sınavı kaybettiler.
Para denilen kavramla ilişkilerini bir türlü ahlaki, akılcı ve evrensel bir çizgiye getiremediler.
Yüzlerce yıldır uluslararası ticaret yapan Hollanda, İngiltere, Fransa gibi bir dengeyi oluşturamadılar.
Sanırım önümüzdeki on yıllar -belki de yüzyıllarda- bizde de bu iş dengelenecek, servet kazanmanın gelenekleri oluşacak ve "kazıklama" dışında da para kazanma yolları olduğu anlaşılacak ama ne yazık ki biz o günleri göremeyeceğiz.
Çünkü toplumu koruyan "haram-helal" kavramını yitirmiş ama modern ticaret ahlâkına ve hukukuna da kavuşamamış, dolayısıyla arafatta kalmış kuşaklarız.
|